Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ile Tenfizi

Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ile Tenfizi

I. Genel Olarak

Bir devletin yargı organları tarafından verilen bir kararın, bir başka devlet sınırları içerisinde hüküm ve sonuç doğurması esas itibarıyla devletlerin egemenlik hakkı ile bağlantılı olarak ele alınmaktadır. Nitekim devletler, sıkı sıkıya bağlı oldukları egemenlik haklarını organları vasıtasıyla kullanmaktadırlar; devletin yasama organı kanunları oluşturur, yürütme organı bu kanunları yürütür ve yargı organları ise toplumda ortaya çıkan uyuşmazlıkları bu kanunlar çerçevesinde çözümleyerek toplumsal düzeni sağlar[1]. Yargı organları açısından bu hak ve yetkiler değerlendirildiğinde, hiçbir devletin, kendi sınırları içerisinde kurulmuş ve yargılama faaliyetini üstlenen bir organ tarafından verilmeyen bir kararın kendi toprakları içerisinde doğrudan kabul edilmesini ve hatta icra edilmesini kabul etmediği görülmektedir[2]. Öte yandan milletlerarası özel hukukta bir ülke mahkemelerinden verilen kararların, bir başka ülkede de uygulanmasına dair bir yükümlülük bulunmamaktadır[3].

Bununla birlikte ülkeler arasındaki ticari ilişkiler; ülkeler arasında göç eden kişilerin hukuki, sosyal ve ekonomik durumu; farklı vatandaşlıklara sahip olan kişilerin evliliği veya boşanmaları; bir ülkede merkezi bulunan tüzel kişiliği haiz bir şirketin başka ülke veya ülkelerde üretim, satış veya pazarlama faaliyetinde bulunması gibi sınırlı sayıda olmayan dünyadaki ekonomik, siyasi, sosyal ve hatta teknolojik gelişmeler neticesinde devletlerin, hâkimiyet alanları dışında kalan bir kararın kendi sınırları dâhilinde uygulanabilmesi için belirli kurallar ve şartlar belirlemesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır[4].

Öğretide, bu sayılan hususların aslında milletlerarası özel hukuk alanının da ortaya çıkış nedenleri olduğu ifade edilmiştir[5]. Devletler, kendi egemenlik sınırlarını aşacak şekilde siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda ortaya çıkan bu ilişkileri düzenleyebilmek, birden fazla ülkeyle bağlantısı olan gerçek veya tüzel kişilerin yaşadıkları hukuki sorunları veya ihtiyaçları çözüme kavuşturabilmek amacıyla belirli kurallar öngörmeye yönelmiştir[6]. Ancak milletlerarası özel hukuk alanında belirlenen kurallar genel olarak maddi hukuk kuralları olmayıp[7], bu ilişkiler dâhilinde ortaya çıkan uyuşmazlıkları çözmek için hangi hukukun uygulanacağını tespit eden kurallardır[8]. Nitekim öğretide “gösterici kurallar[9]” olarak da anılan bu kurallar, milletlerarası özel hukukta kanunlar ihtilafı kuralları şeklinde ifade edilmektedir.

Milletlerarası hukuk alanında özellikle yabancılık unsuru içeren ilişkilerin artması ve buna bağlı olarak bu ilişkilerden doğan uyuşmazlıkların çözümüyle ilgili kararların başka ülkelerde de uygulanmasının istenmesi, devletleri kendi iç hukuk sistemlerinde düzenlemeler yapmaya veya uluslararası sözleşmeler akdetmeye yönlendirmiş; bu şekilde yabancı mahkemelerden verilen kararların farklı ülkeler nezdinde sonuç doğurabilmesinin önü açılmıştır[10]. Ancak önemle belirtmek gerekirse devletlerin, yine egemenlik hakkıyla bağlantılı olarak, bu yönde iç hukuklarında bir düzenleme yapmamayı veya uluslararası sözleşmelere taraf olmamayı, bir diğer ifadeyle yabancı mahkeme kararlarını kendi ülke sınırları dâhilinde uygulamamayı tercih etmeleri de mümkündür[11].

Yapılan bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, bir ülkenin kendi egemenlik sahası içerisinde kurulmuş ve yargılama faaliyeti görevini üstlenmiş bir organ tarafından verilen bir kararın, bir başka ülkede hüküm ve sonuç doğurması, yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi ile mümkündür. Tanıma ve tenfiz hakkında benimsenen kurallar, her ülke hukukuna göre farklılık göstermektedir. Kimi ülkeler revizyon sistemi uyarınca yabancı mahkeme kararının yeniden gözden geçirilmesi ve hatta davanın yeniden görülmesi gerekliliğini kabul ederken, kimi başka ülkeler ise yabancı mahkeme kararına ilişkin belirli şartların mevcut olup olmadığını incelemekle yetinmektedir[12]. Bununla beraber ülkeler, yine kendi iç hukuk düzenlerinde belirleyecekleri kurallar veya çok taraflı sözleşmeler yoluyla, yabancı bir mahkeme tarafından verilen kararın kendi sınırları içerisinde doğrudan hüküm ve sonuç doğurmasını da sağlayabilirler[13].

Yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizine imkân tanınmasının sebeplerini Nomer,karşılıklılığı sağlamak, yani kendi mahkemelerinden verilmiş mahkeme kararlarının da diğer devletlerde tanınma ve tenfizini temin etmek, kendi mahkemelerinin iş yükünü azaltmak suretiyle para ve zaman kaybının önüne geçmek, ilgili kişilerin menfaatini korumak ve muhtemelen en önemlisi olarak hukukî güvenliğin gerçekleştirilmesi[14]” şeklinde açıklarken; Ertaş, yabancı mahkeme kararının tanınması ve tenfizindeki yararı “Bir ülkenin başka bir ülkenin mahkemesince verilen bir kararı tanımasında ve infazını sağlamasında, dava ekonomisi bakımından kendi öz yararı da bulunur. Aksi takdirde hak sahibi, bu ülke mahkemesinde tekrar dava açmak zorunda kalacağından, bu ülke mahkemesini lüzumsuz bir dava ile meşgul edecektir[15]” şeklinde ifade etmiştir.

 

II. Tanıma ve Tenfiz Kavramları

A- Tanıma

Tanıma (ve tenfiz) kavramıyla ilgili açıklamalar, bir mahkeme kararının sonucu ve mahkeme kararlarının çeşitlerine değinmeyi gerekli kılmaktadır.

Genel olarak mahkeme kararları iki tür sonuç doğurmakta olup bunlar kesin hüküm kuvveti ve icra edilebilirlik olarak anılmaktadır[16]. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu md. 294/1[17], hüküm kavramından ne anlaşılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Anılan madde uyarınca hüküm, yapılan yargılama neticesinde uyuşmazlığın tarafları arasındaki sorunu esastan sonlandıran ve mahkemenin davadan el çekmesini sağlayan nihai kararlardır. Çelikel, Erdem kesin hükmü, “bir ihtilafı nihai olarak ortadan kaldıran ve o konunun mahkemelerde yeniden inceleme konusu yapılmasına engel olan kanuni hakikat vasfı[18]” olarak tanımlamıştır.

Yapılan bu tanımlardan hareketle, usul hukukunda kesin hükmün maddi ve şeklî olmak üzere iki görünümü bulunduğu kabul edilmektedir. Maddi anlamda kesin hüküm, konu, sebep ve taraflar yönünden aynı uyuşmazlığın tekrar dava edilememesini ve daha sonra açılacak davalarda da bağlayıcı olmasını ifade etmektedir[19]. Buna karşılık şeklî anlamda kesin hüküm ise, mahkeme tarafından verilen karara karşı gidilebilecek kanun yollarının tüketilmesiyle uyuşmazlığın tarafları arasındaki sorunun sona ermesi anlamını taşımaktadır[20]. Maddi anlamda kesin hüküm ve şeklî anlamda kesin hükümle ilgili şartlar, “Kesin hüküm” yan başlıklı HMK md. 303’te açıkça ifade edilmektedir. Nitekim maddenin 1. fıkrası “Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir[21]” düzenlemesini haizdir.

Öğretide kesin hükmün olumlu ve olumsuz olmak üzere iki etkisi olduğu ifade edilmiştir[22]. Buna göre kesin hükmün olumlu etkisi, kesin hükmün uyuşmazlığın tarafları arasında kesin delil teşkil etmesi, bir diğer ifadeyle aynı uyuşmazlığın taraflar arasında yeniden dava konusu edilememesi; olumsuz etkisi ise konusu, sebebi ve tarafları aynı olan bir uyuşmazlığın yeniden dava konusu edilmesi hâlinde kesin hüküm itirazında bulunulabilmesidir[23].

Bu noktada vurgulamak gerekir ki kesin hüküm etkisi, kararın verildiği ülke sınırları içerisinde geçerli olmaktadır[24]. O hâlde bir mahkeme kararının, verildiği ülke dışında başka bir ülkede de kesin hüküm kuvvetinin kabul edilebilmesi o kararın “tanınması”yla mümkün olmaktadır[25]. Yabancı bir mahkeme kararının tanınmasına karar verildiği durumlarda, artık konusu, sebebi ve tarafları aynı olan uyuşmazlıkla ilgili o ülkede bir dava açıldığında kesin hüküm itirazında bulunulacaktır[26]. Bunun yanı sıra bir yabancı mahkeme kararının tanınması ile birlikte artık o karar, hâlihazırda görülmekte olan bir davada kesin delil niteliğini haiz olacaktır[27].

Bir mahkeme kararının doğurduğu sonuçlar dışında, tanıma (ve tenfiz) kavramları ile ilgili bir diğer önemli husus ise, mahkeme kararlarının çeşitleriyle ilgilidir. Yukarıda da ifade edildiği üzere, mahkeme kararlarının kesin hüküm kuvvetinin yanı sıra icra edilebilirlik özelliği de bulunmaktadır. Ancak her mahkeme kararı niteliği itibarıyla icra edilebilir olmayabilir[28]. İcra kabiliyeti bulunmayan kararlar, bir hukuki ilişkinin veya hakkın var olup olmadığına ilişkin sadece tespit niteliğini haiz kararlar olabileceği gibi; bir hukuki durumun kurulması, değiştirilmesi veya ortadan kaldırılması için ilgili kişinin beyanının tek başına yeterli olmadığı ve mahkemeye başvurarak sonucunda inşaî nitelikte bir hükmün kurulduğu kararlar da olabilir[29]. Nitekim hukukumuzda da eda davası, tespit davası ve inşaî dava olarak adlandırılan dava çeşitleri HMK md. 105-108 arasında açıkça hükme bağlanmıştır. Bu anlamda olmak üzere, icra kabiliyeti olmayan tespit niteliğindeki veya inşaî nitelikteki yabancı mahkeme kararları, tanıma talebine konu edilerek bir başka ülkede kesin hüküm ve kesin delil kuvvetini kazanmaktadırlar[30]. Bununla birlikte önemle vurgulamak gerekirse, icra edilebilirlik özelliği haiz olan yabancı mahkeme kararları, ilgilinin hukuki yararı bulunmak şartıyla yalnızca tanıma talebine de konu edilebilecektir[31].

B- Tenfiz

Bir mahkeme kararının kesin hüküm ve kesin delil etkisinin yanı sıra, icra edilebilir olma özelliği de bulunabilir. İcra edilebilirlik, mahkeme kararının infaz edilmesi, bir diğer söyleyişle kararın gerekirse bir devletin icra organlarının harekete geçirilmesiyle yerine getirilmesi ile ilgili bir özelliktir[32].

Mahkeme kararlarının kesin hüküm etkisi ve icra edilebilirlik sonuçları birlikte ortaya çıkabilir[33]. Bu bağlamda özel hukuk alanında ileri sürülen bir talep doğrultusunda yargılama faaliyetini yürüten mahkeme, yargılama sonucunda taraflardan birini bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya bir şeyi vermeye mahkûm edebilir[34]. Yukarıda “Tanıma” başlığı altında izah ettiğimiz ve HMK’de dava çeşitlerine ilişkin sınıflandırmada açıkça tanımı yapıldığı üzere, bir şeyin yapılması veya yapılmaması ya da bir şeyin verilmesine yönelik talepler, eda davasının konusunu oluşturmaktadır[35]. O hâlde bir eda davası sonucunda verilen karara istinaden, diğer tarafın bu kararın yerine getirilmesinde hukuki yararı bulunmaktadır[36]. Nitekim söz konusu yargı kararının yerine getirilmemesi üzerine, bu kararın infazında hukuki yararı bulunan kişi, devletin icra organları eliyle hakkına kavuşmak için müracaatta bulunacaktır[37].

Eda davası sonucunda verilen kararların icra kabiliyeti, verildiği ülke sınırları içerisinde geçerlidir[38]. Devletlerin egemenlik hakkının bir yansıması olarak, bir devletin icra organının bir yabancı mahkeme kararının yerine getirilmesi için doğrudan harekete geçirilmesi mümkün değildir[39]. Kaldı ki bir yabancı mahkeme kararının başka ülkede tanınmış olması, o kararın aynı zamanda infaz edilebilmesini de olanak sağlamamaktadır[40]. Bu doğrultuda öğretide, mahkeme kararlarının icra kabiliyetinin sadece ülke sınırları içerisinde geçerli olması şeklindeki kuralın çok katı uygulanmasının, kişilerin hak arama hürriyetine zarar verebileceği, bu nedenle devletlerin, iç hukuk düzenlerinde belirli şartlar öngörerek, yabancı mahkeme kararlarının bu şartlara uygun olması hâlinde kendi sınırları içerisinde icra edilebilmesini kabul ettikleri ifade edilmiştir[41]. Bu bağlamda ülkeler, yabancı mahkeme kararlarının kendi sınırları içerisinde yerine getirilmesinde ayrı bir usule tabi olarak verilen bir yargı kararını (“exequatur[42]”) arayabilirler, ki bu da esasında tenfizin konusunu oluşturmaktadır.

Ertaş, “exequatur” kavramıyla ilgili olarak “Bu sebeple yabancı ilamların icarai nitelikte itkilerinin ikinci ülkede meydana gelebilmesi için bunu ikinci ülke mahkemelerinin bir infaz kararı (Vollst-reckbarerklaerung) ile tespit etmiş olması şarttır[43]” şeklinde açıklama yapmış; Arat, öğretide yapılan tanımlardan hareketle hükümlerin tenfizini “Bir hükmün zorla icra kuvvetinin, verildiği devlet ülkesinden başka bir devlet ülkesinde mevcudiyetinin idamesi[44]” olarak ifade etmiş; Çelikel, Erdem ise tenfizi “bir mahkeme kararının, sahip olduğu kesin hüküm kuvvetinin sonucu olarak maddi icra muamelelerini gerekli kılan kamu gücünü harekete geçiren vasfı[45]” şeklinde tanımlamıştır.

Berna Berfin KAYA

 

[1] O. Işık Nazikioğlu, “Yabancı Memleket Mahkemelerinden Verilen Kararların Tanınmasi ve Tenfizi”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 7, S. 3, 1950, s. 468; Tuğrul Arat, “Yabancı İlâmların Tanınması ve Tenfizi”, AÜHFD, C. 21, S. 1-4, 1964, s. 421; Cemal Şanlı, Emre Esen, İnci Ataman-Figanmeşe, Milletlerarası Özel Hukuk, 8. Bası, İstanbul, Beta Basım, 2020, s. 552.

[2] Nazikioğlu, s. 468; Arat, s. 422; Nuray Ekşi, Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi, 2. Baskı, İstanbul, Beta Basım, 2020, s. 1.

[3] Vahit Doğan, Milletlerarası Özel Hukuk, 6. Baskı, Ankara, Savaş Yayınevi, 2020, s. 110; Şeref Ertaş, “Yabancı İlamların Tanınması ve Tenfizi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 3, S. 1-4, 1986, s. 366-367.

[4] Nazikioğlu, s. 468-469; Arat, s. 422-423; Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, s. 552; Ertaş, s. 367.

[5] Nazikioğlu, s. 469; Arat, s. 423; Doğan, s. 1-5.

[6] Arat, s. 422; Doğan, s. 2; Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, s. 5.

[7] İstisnaen kabul edilen maddi milletlerarası özel hukuk kuralları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, s. 6-7; Aysel Çelikel, B. Bahadır Erdem, Milletlerarası Özel Hukuk, 16. Bası, İstanbul, Beta Basım, 2020, s. 16-18.

[8] Doğan, s. 2; Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, s. 5-6.

[9] Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, s. 6; Çelikel, Erdem, s. 15.

[10] Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, s. 552; Ertaş, s. 369. Öğretide yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizinin kabul edilmesine dayanak teşkil ettiği belirtilen görüşler hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Arat, s. 426-436.

[11] Doğan, s. 110; Ergin Nomer, Devletler Hususî Hukuku, Yenilenmiş 21. Bası, İstanbul, Beta Basım, 2015, s. 496, dn. 230.

[12] Nazikioğlu, s. 469; Pelin Güven, Tanıma – Tenfiz (Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi), Ankara, Yetkin Yayınları, 2013, s. 20.

[13] Ekşi, s. 3.

[14] Nomer, s. 496.

[15] Ertaş, s. 367.

[16] Arat, s. 423-424; Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, s. 554; Çelikel, Erdem, s. 703.

[17]Mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür.” T.C. Cumhurbaşkanlığı Mevzuat Bilgi Sistemi (https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6100.pdf) (E.T.: 26.07.2021)

[18] Çelikel, Erdem, s. 703.

[19] L. Şanal Görgün, Levent Börü, Barış Toraman, Mehmet Kodakoğlu, Medenî Usul Hukuku, 7. Baskı, Ankara, Yetkin Yayınları, 2018, s. 651; Çelikel, Erdem, s. 703; Doğan, s. 111; Nomer, s. 498.

[20] Görgün, Börü, Toraman, Kodakoğlu, s. 651; Doğan, s. 111; Çelikel, Erdem, s. 703; Nomer, s. 498.

[21] T.C. Cumhurbaşkanlığı Mevzuat Bilgi Sistemi (https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6100.pdf) (E.T: 26.07.2021).

[22] Nazikioğlu, s. 470; Arat, s. 424; Çelikel, Erdem, s. 704.

[23] Arat, s. 424-425; Çelikel, Erdem, s. 704; Doğan, s. 110.

[24] Nomer, s. 497.

[25] Arat, s. 426, 437; Nomer, 497; Çelikel, Erdem, s. 704; Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, s. 554-555; Doğan, s. 111; Ekşi, s. 5.

[26] Doğan, s. 112; Nomer, s. 497.

[27] Doğan, s. 112; Ertaş, s. 374; Güven, s. 26.

[28] Çelikel, Erdem, s. 703-704; Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, s. 555; Ekşi, s. 5.

[29] Çelikel, Erdem, s. 705; Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, s. 555; Doğan, s. 113.

[30] Ertaş, s. 378; Çelikel, Erdem, s. 705; Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, s. 555; Ekşi, s. 5; Doğan, s. 113.

[31] Çelikel, Erdem, s. 706; Ekşi, s. 5. Tenfize konu edilmesi gereken yabancı bir mahkeme kararının tanıma talebine konu edilmesinde aranan hukuki yarar şartına ilişkin ayrıntılı açıklamalar için bkz. Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, s. 556-557.

[32] Arat, s. 483; Güven, s. 27; Ertaş, s. 379; Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, s. 556; Ekşi, s. 3.

[33] Nazikioğlu, s. 470; Çelikel, Erdem, s. 704; Ekşi, s. 3.

[34] Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, s. 556; Doğan, s. 112-113; Ertaş, s. 379.

[35] Doğan, s. 112; Çelikel, Erdem, s. 705; Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, s. 556.

[36] Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, s. 556.

[37] Arat, s. 425.

[38] Nazikioğlu, s. 470; Ertaş, s. 379; Nomer, s. 500; Ekşi, s. 3.

[39] Nazikioğlu, s. 470; Arat, s. 422; Ekşi, s. 3; Ertaş, s. 379.

[40] Nomer, s. 500.

[41] Nazikioğlu, s. 471; Ekşi, s. 3-4.

[42] Nomer, s. 500; Çelikel, Erdem, s. 714.

[43] Ertaş, s. 379.

[44] Arat, s. 426

[45] Çelikel, Erdem, s. 704.