Yabancı Mahkeme Kararlarının Türkiye’de Tenfizi İçin Aranan Şartlar

Yabancı Mahkeme Kararlarının Türkiye’de Tenfizi İçin Aranan Şartlar

Türk hukukunda yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun md. 50 ila 63 arasında düzenlenmiştir. MÖHUK’ta düzenlenen şartların varlığı hâlinde yabancı mahkeme kararının tanınması ve tenfizi mümkün olmakla birlikte, öğretide, kişilerin söz konusu yabancı mahkeme kararına rağmen tanıma ve tenfiz talep etmeyerek, Türk mahkemelerinde ayrı bir davanın görülmesini talep etme hakları olduğu ifade edilmiştir[1].

MÖHUK md. 50’de yabancı mahkeme kararının tenfizine ilişkin, “Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır” şeklindeki düzenlemeye yer verilmiştir. MÖHUK md. 54’te ise Türk hukukunda tenfiz kararı verilebilmesi için gerekli olan şartlar tek tek sayılmıştır. Anılan maddeler bir arada değerlendirildiğinde, md. 50’de sayılan hususların tenfizin ön şartları; md. 54’te sayılan hususların ise tenfizin esas (asli) şartları olduğu söylenebilir[2]. Bu bağlamda MÖHUK md. 50’deki nitelikleri taşıyan yabancı bir mahkeme kararı olması hâlinde, md. 54’e göre inceleme yapılarak tenfiz konusunda bir karar verilecektir[3]. Ayrıca somut olayda yabancı mahkeme kararının Kanunda sayılan şartlara uygun olduğu tespit edilirse, tenfiz kararı verilmek zorunda olup, hâkimin aksi yönde davranma konusunda takdir yetkisi bulunmamaktadır[4].

Türk hukukunda tenfiz kararı verilebilmesi için yapılacak inceleme yalnızca Kanunda sayılan şartların sağlanıp sağlanmadığı ile sınırlıdır. Bir diğer ifadeyle, hâkim, yabancı mahkeme kararının tenfizi için yasal şartların oluşup oluşmadığını incelemek yerine, kararın içeriği hakkında bir değerlendirme yapamayacaktır. “Révision au fond(revizyon yasağı)” olarak adlandırılan ve Türk hukukunda benimsenen bu sisteme göre, yabancı mahkeme kararında yer alan maddi ve hukuki tespitlerin doğruluğu Türk mahkemelerince inceleme konusu yapılamaz[5]. Yargıtay 11. HD, 16.01.2019 tarih ve 2018/2555 E. 2019/391 K. sayılı kararında, revizyon yasağının kabul edilmesinin gerekçesini “Buna göre örneğin Türk tenfiz hakimi “kural olarak” yabancı mahkeme kararının doğruluğunu inceleyemez (revizion au fond yasağı). Zira aksinin kabulü, aynı davanın Türk mahkemesinde tekrar görülmesi ve yeni bir Türk mahkemesi kararının ortaya çıkması sonucunu doğurur” şeklinde ortaya koymuştur[6]. Öğretide, Türk hukukunda revizyon yasağının yasal dayanağının MÖHUK md. 55/2’te yer alan “Karşı taraf ancak bu bölüm hükümlerine göre tenfiz şartlarının bulunmadığını veya yabancı mahkeme ilâmının kısmen veya tamamen yerine getirilmiş yahut yerine getirilmesine engel bir sebep ortaya çıkmış olduğunu öne sürerek itiraz edebilir” şeklindeki düzenleme olduğu belirtilmiştir[7].

Tenfiz için Kanunda belirlenen ön şartlar; yabancı bir mahkeme tarafından verilen bir karar olması, kararın hukuk davalarına ilişkin bulunması ve o ülke kanunlarına göre kararın kesinleşmesi şeklindedir. Öncelikle Türk mahkemelerince tenfiz kararı verilebilmesi için yabancı bir devletin yargı organı tarafından verilmiş karar bulunması gerekmektedir. MÖHUK md. 50’de her ne kadar “yabancı mahkeme” ifadesi kullanılmışsa da, uygulamada bu ifadenin amaca uygun olarak geniş yorumlanması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda, tenfize konu edilen kararı veren makam, organik olarak mahkeme niteliğinde olmasa dahi fonksiyonel olarak yargılama faaliyetinde bulunmakta ise o kararın tenfizi mümkündür[8]. Öte yandan bağımsız, milletlerarası hukukta tanınmış bir devletin yargı organı tarafından verilen kararlar tenfize konu olabileceği gibi, tanınmamış devletlerin yargı organlarınca verilen kararlar da Türk mahkemelerince tenfiz edilebilir[9].

Öğretide, tenfizi talep edilen kararın bir mahkeme kararı olup olmadığının o ülke hukukuna göre belirleneceği; kararı veren organın yetkisini devletten alması ve bir egemenlik adına karar vermesi gerektiği ifade edilmiştir[10]. Bu noktada üzerinde durulması gereken bir husus da, yabancı idari makamlar tarafından verilen kararların tenfizinin mümkün olup olmadığıdır. Türk hukukunda, milletlerarası anlaşmalar veya özel bir kanun hükmüyle yabancı idari makamlarca verilen kararların tenfiz edilebileceği; ancak böyle anlaşma bulunmaması veya özel bir kanun hükmü öngörülmemesi hâlinde yabancı idari makamların kararlarının tenfiz edilemeyeceği kabul edilmektedir[11]. Örneğin 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu md. 30/2’de yer alan “Evlât edinme olaylarına ilişkin yabancı adlî veya idarî makamlarca verilen ve o ülkenin hukukuna göre kesinleşmiş̧ olan veya kesin hüküm gibi sonuç doğuran karar ve belgelerin Türkiye’de icra olunabilmesi, yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz veya tanıma kararı verilmesine bağlıdır” şeklindeki düzenleme konuya ilişkin örnek teşkil etmektedir[12]. Milletlerarası mahkemelerce verilen kararların tenfiz edilip edilmeyeceği ise, Türkiye’nin tarafı bulunduğu milletlerarası anlaşmalara göre belirlenmektedir. Örneğin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilen kararlar MÖHUK’ta tenfize ilişkin düzenlemelere tabi olmayıp hukukumuzda bu konuda ayrı bir usul belirlenmiştir[13].

MÖHUK md. 50’de yalnızca yabancı mahkemeler tarafından verilen ilamların tenfize konu olabileceği açıkça ifade edilmiştir. Bahsi geçen düzenleme karşısında, ilam niteliği taşımayan kararlar (ara kararlar, tedbir niteliğinde geçici kararlar ya da yabancı senet ve belgeler gibi) hakkında Türk mahkemelerince tenfiz kararı verilemez[14]. Benzer şekilde, tarafların mahkeme dışında sulh oldukları gerekçesiyle uyuşmazlığın sona erdiğine ilişkin kararlar da tenfiz edilemez. Ancak taraflar arasındaki uyuşmazlığın mahkeme önünde yapılan sulhle sona erdiği ve bu durumun mahkeme kararına da geçtiği durumlarda, tenfize elverişli bir ilamdan söz edilebilecektir[15].

Tenfiz için gerekli bir diğer ön şart, yabancı mahkeme kararının hukuk davalarına ilişkin olmasıdır. Bu bağlamda, hukuk davası hakkında vasıflandırma yapılırken, kararı veren mahkemenin niteliğinden ziyade, kararın içeriğinin özel hukuktaki ihtilaflara ilişkin olması önem taşımaktadır[16]. Öğretide, yabancı mahkeme kararında yer alan hükümlerin özel hukuka ilişkin olup olmadığının hâkimin hukukuna (“lex fori”) göre belirleneceği, bir diğer ifadeyle vasıflandırma konusunda Türk mahkemelerince bir karar verileceği kabul edilmiştir[17]. Öte yandan MÖHUK md. 50/2’de, yabancı mahkemelerin ceza ilamlarında kişisel haklarla ilgili yer alan hükümlerin tenfize konu edilebileceği şeklinde bir istisna öngörülmüştür.

Yabancı mahkeme kararının tenfiz edilmesi için gerekli olan bir diğer ön şart ise, kararın verildiği ülke hukukuna göre kesinleşmiş olmasıdır. O hâlde verildiği ülkenin kanunlarına göre henüz kesinleşmemiş, ancak icra edilebilir olan bir kararın Türk hukukunda tenfiz edilmesi mümkün değildir[18]. Yabancı mahkeme tarafından verilen kararın kesinleşip kesinleşmediği ise yabancı ülkenin hukukuna göre belirlenecektir[19]. Ancak MÖHUK’ta kesinleşme ile kastedilen durumun ne olduğu açıkça düzenlenmemiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca kesin hükmün maddi ve şeklî kesin hüküm olmak üzere iki görünümü bulunmaktadır. Maddi anlamda kesin hüküm, konusu, sebebi ve tarafları aynı olan bir konuda tekrar dava açılamamasını; şeklî anlamda kesin hüküm ise, verilen karara karşı başvurulabilecek kanun yollarının tüketilmesiyle artık taraflar arasındaki uyuşmazlığın hukuken sona ermesini ifade etmektedir[20]. Bu bağlamda öğretide, yabancı mahkeme kararının şeklî anlamda kesinleşmesinin yeterli olduğunu savunan görüşe[21] karşılık, yabancı ülke hukukuna göre hem maddi hem şeklî anlamda kesinleşmiş kararın Türkiye’de tenfize konu edilebileceği ileri sürülmüştür[22].

Son olarak tenfiz kararı için aranan esas şartlar ise, MÖHUK md. 54’te “a) Türkiye Cumhuriyeti ile ilâmın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiilî uygulamanın bulunması.

b) İlâmın, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilâmın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması.

c) Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması.

ç) O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması” şeklinde sıralanmıştır.

Osman Can BAŞDEMİR

[1] Nomer, E.: Devletler Hususî Hukuku, Yenilenmiş 21. Bası, İstanbul 2015, s. 496; Şanlı, C. / Esen, E. / Ataman-Figanmeşe, İ.: Milletlerarası Özel Hukuk, 7. Bası, İstanbul 2019, s. 528.

[2] Doğan, V.: Milletlerarası Özel Hukuk, Gözden Geçirilmiş 4. Baskı, Ankara 2016, s. 106; Köle, M.: Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanıma ve Tenfizinde Usul, DÜHFD 2016, C. 21, S. 34, s. 44; Güven, P.: Tanıma ve Tenfiz (Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi), Ankara 2013, s. 27.

[3] Şanlı / Esen / Ataman-Figanmeşe, s. 533.

[4] Şanlı / Esen / Ataman-Figanmeşe, s. 533; Köle, s. 46.

[5] Nomer, s. 508; Güven, s. 81; Köle, s. 45.

[6] https://karararama.yargitay.gov.tr (E.T.: 11.05.2020).

[7] Şanlı / Esen / Ataman-Figanmeşe, s. 537; Ekşi, N.: Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi, İstanbul 2013, s. 299.

[8] Köle, s. 46.

[9] Çelikel, A. / Erdem, B.B.: Milletlerarası Özel Hukuk, Yenilenmiş 12. Bası, İstanbul 2012, s. 605.

[10] Doğan, s. 108; Güven, s. 30; Şanlı / Esen / Ataman-Figanmeşe, s. 538.

[11] Köle, s. 46; Şanlı / Esen / Ataman-Figanmeşe, s. 540. Mahkeme dışı organlar tarafından verilen kararların tanınması ve tenfizine ilişkin öğretide ileri sürülen görüşler hakkında bkz. Güven, s. 31-38.

[12] 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununa 2017 yılında eklenen md. 27/A uyarınca, yabancı bir ülkenin adli veya idari makamları tarafından verilen boşanma kararlarının “usulen kesinleşmiş olması ve Türk kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması” hâlinde nüfus kütüğüne tescil edilmesi mümkündür. Konuya ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Ayhan İzmirli, L.: Nüfus Hizmetleri̇ Kanunu Madde 27/A Çerçevesinde Yabancı Ülkelerde Verilen Boşanma Kararlarının İdarî Yoldan Tanınması, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 2018, C. XXII, S. 4, s. 67-126.

[13] Nomer, s. 503; Şanlı / Esen / Ataman-Figanmeşe, s. 541.

[14] Nomer, s. 504-505; Şanlı / Esen / Ataman-Figanmeşe, s. 541; Köle, s. 47.

[15] Şanlı / Esen / Ataman-Figanmeşe, s. 541; Nomer, s. 504.

[16] Doğan, s. 110; Şanlı / Esen / Ataman-Figanmeşe, s. 541; Çelikel / Erdem, s. 610.

[17] Güven, s. 39; Köle, s. 47; Şanlı / Esen / Ataman-Figanmeşe, s. 542. Lex fori prensibi ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Doğan, s. 25-27.

[18] Çelikel / Erdem, s. 612-613; Güven, s. 48; Şanlı / Esen / Ataman-Figanmeşe, s. 546.

[19] Köle, s. 48; Güven, s. 49.

[20] Görgün, L.Ş. / Börü, L. / Toraman, B. / Kodakoğlu, M.: Medenî Usul Hukuku, 7. Baskı, Ankara 2018, s. 651.

[21] Bu görüşte olan yazarlar için bkz. Güven, s. 51, dn. 102.

[22] Şanlı / Esen / Ataman-Figanmeşe, s. 546; Güven, s. 51; Çelikel / Erdem, s. 612.