Noterlerin Hukuki Sorumluluğunun Şartları ve Rücu Hakkı

Noterlerin Hukuki Sorumluluğunun Şartları ve Rücu Hakkı

I. Sorumluluğun Şartları ve Hükümleri

1512 sayılı Noterlik Kanununun 162. maddesinde düzenlenen sorumluluğun genel olarak haksız fiil sorumluluğu olduğu ve bu hükümle noterler yönünden bir kusursuz sorumluluk hâlinin kabul edildiği görülmektedir. Bu bağlamda noterlerin sorumluluğunun doğması için, haksız fiilin kusur dışındaki diğer unsurlarının, yani eylem, hukuka aykırılık, zarar ve illiyet bağı koşullarının somut olayda mevcut olması gerekmektedir.

1. Eylem

Maddede belirtildiği üzere, sorumluluğun doğması için noterlerin veya çalışanlarının zarara neden olan olumsuz veya olumlu bir davranışı olmalıdır. Olumsuz davranış olarak bir işin yapılmaması, olumlu davranış olarak ise bir işin yapılması ancak bunun hatalı veya eksik olması şeklindedir[1]. Dolayısıyla sorumluluğun söz konusu olması için yapma veya yapmama şeklinde bir eylem mevcut olmalıdır[2]. Öğretide yapma veya yapmama şeklindeki eylemler için şu örneklere yer verilmiştir: İşlemin, geçerliliği için kanunen gerekli olan şekle uygun yapılmaması; gerekli şeklin seçilmesine rağmen, bu şeklin gerektirdiği bütün unsurların bulunmaması (örneğin düzenleme şeklinde yapılmasına rağmen vasiyetnameye iki tanığın katılmaması); kanunların emredici hükümlerine aykırı işlem yapılması; işlemin yapılmasında ilgilinin kimliğinin tespitinde gerekli dikkat ve özenin gösterilmemesi; mücbir sebepler dışında, noterliğe emanet edilen eşya, belge veya paranın gerektiği gibi saklanmaması[3].

Ancak verilen bu örnekler sınırlı sayıda olmayıp, noter veya kâtip, kâtip adayı ya da stajyer tarafından noterlikte yapılan işlerle ilgili olarak bir işin yapılmaması, eksik ya da hatalı yapılması sayılacak durumlar sorumluluğun doğması için yeterlidir. Öte yandan öğretide, noterlikte çalışan temizlik görevlisinin, noter kâtibi gibi davranarak bir noter senedi düzenlemesi hâlinde, noterin bu işlemden dolayı 1512 sayılı Kanun hükümlerine göre sorumlu olacağı belirtilmiştir[4]. 

2. Hukuka aykırılık

Noterin veya çalışanlarının, yasal görevleri olan bir işi hiç yapmaması veya işi yapmakla birlikte eksik ya da hatalı yapması hâlinde hukuka aykırılık oluşacaktır. Hukuka aykırılık ise objektif olarak kişilerin menfaatlerini koruyan hukuk kurallarına aykırılık olarak anlaşılmalıdır[5]. Hukuka aykırılığın belirlenmesinde, eylemin konusunu oluşturan işleme göre o konudaki mevzuat hükümleri dikkate alınacak, yalnızca noterlik mevzuatıyla sınırlı bir yorum yapılmayacaktır[6].

Hukuka aykırılık, ilgili işlemin yapılmasına ilişkin usul kurallarına riayet edilmemesi hâlinde söz konusu olabilir. Örneğin noterlikte yapılması gereken bir işlemle ilgili olarak tebligat yapılmaması, tanık dinlenmemesi, kimlik tespiti yapılmaması gibi hâller noterlik mevzuatı gereği usule aykırı olduğundan hukuka aykırılık gerçekleşmiş olacaktır[7]. Aynı şekilde usul kurallarının yerine getirilmesinde özensiz davranılması da hukuka aykırılık teşkil edecektir[8]. 

3. Zarar

Sorumluluğun doğması için bir diğer temel şart, zararın ortaya çıkmasıdır. Bu anlamda, bir işlemin eksik ya da hatalı yapılması veya hiç yapılmaması hâlinde bir zarar doğmuş olmalıdır, aksi takdirde yalnızca noterlikte hukuka aykırı bir işlem yapılması, o işlem nedeniyle zarar doğmadığı sürece sorumluluğa yol açmayacaktır[9]. O hâlde noter veya sorumlu olduğu çalışanları tarafından yapılan işlemdeki hukuka aykırılık dolayısıyla bir zararın doğduğunu, zarar gördüğünü iddia eden kişi ispat etmelidir[10].

Öğretide ortaya çıkan zararın maddi veya manevi zarar olabileceği ifade edilmiştir[11]. Ayrıca Ulukapı, hukuka aykırı işlem dolayısıyla bir zarar doğmuş olmakla birlikte, bu zararın ortadan kaldırılması için zarar görenin başka hukuki yollara başvurma imkânı varsa, noterin sorumluluğuna gidilmemesi gerektiğini; örneğin zararın bir dava açarak giderilmesi mümkün ise noterin yalnızca açılan davanın masraflarıyla sorumlu tutulması gerektiğini savunmuştur[12].

4. İlliyet bağı

Son olarak haksız fiilin bir diğer şartı olan illiyet bağının somut olayda mevcut olması, bir diğer ifadeyle noterliğe ait işlerin yapılmamasından veya eksik ya da hatalı yapılmasından dolayı bir zararın doğmuş olması gerekmektedir[13]. Noter veya çalışanları tarafından hukuka aykırı bir işlem yapılmış olmasına rağmen, yapılan işlem, işlemin tarafı veya üçüncü kişinin gördüğü zararın uygun sebebi değilse sorumluluktan söz edilemeyecektir[14]. Örneğin noter veya çalışanları tarafından sahte bir vekâletname düzenlenmiş, ancak vekâletnameyi alan kişi bu sahte belgede yer almayan bir yetkiye dayanarak işlem yapmışsa, ortaya çıkan zarar ile sahte vekâletname arasında illiyet bağı bulunduğundan söz edilemez[15].

Öte yandan noter, kendisi veya çalışanlarının yaptığı işlem nedeniyle bir zarar doğduğu iddiası karşısında, illiyet bağını kesen sebeplere (mücbir sebep, zarar gören veya üçüncü kişinin ağır kusuru) dayanarak sorumluluktan kurtulabilir[16]. Ancak öğretide, özellikle sahte belge ile işlem yapılması olaylarında noter veya çalışanlarının ayrıca özensiz bir davranışının olup olmadığının da belirlenmesi gerektiği belirtilmiştir[17]. Örneğin noterlikte sahte işlem yaptırılması şeklinde gerçekleşen olaylarda, noter veya işlemlerinden sorumlu olduğu çalışanlarının, gerekli tüm dikkat ve özeni göstermesine rağmen sahteliği anlayamadığı durumlarda üçüncü kişinin ağır kusuru nedeniyle illiyet bağının kesileceği ifade edilmiştir[18].

1512 sayılı Kanunda düzenlenen sorumluluğun haksız fiil sorumluluğu olarak kabul edildiği dikkate alındığında, zarar ve tazminatın belirlenmesinde de 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiile ilişkin hükümlerine başvurulacağı açıktır. Dolayısıyla zarar gören, TBK’nin 50. maddesi uyarınca zararını ispat etmekle yükümlüdür. Ayrıca zarar görenin ortak kusuru bulunması hâlinde bu durum TBK’nin 52. maddesi uyarınca tazminattan indirim sebebi sayılabilecektir[19].

Zamanaşımıyla ilgili olarak noterlerin, iş sahibine veya üçüncü kişilere karşı sorumlu olduğu durumlarda, kusura dayanmayan haksız fiil sorumluluğu gündeme geldiğinden, TBK’nin 72. maddesi uyarınca 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri dikkate alınacaktır. Buna karşılık, noterin çalışanının yaptığı işlem nedeniyle zarar gören, noterlik işleminin tarafı ise, TBK’nin 116. maddesi uyarınca noterin sorumlu olduğu kabul edildiği takdirde zamanaşımı süresi TBK’nin 146. maddesi uyarınca 10 yıl olarak kabul edilecektir. Çalışanın işlemi nedeniyle zarar gören üçüncü kişi ise TBK’nin 72. maddesi uyarınca 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri dikkate alınacaktır[20].

Noterin gerek bizzat sorumlu olduğu gerek çalışanları nedeniyle tazminat ödemekle yükümlü olduğu durumlarda kusurun aranmayacağı; noterin, çalışanları nedeniyle sorumlu olmasında kişi nedeniyle kusursuz sorumluluk hâlinin doğduğu söylenebilir. Bununa birlikte özellikle çalışanının işlemi nedeniyle noterin sorumlu olduğu durumlarda, zarar görene karşı noter ve çalışan TBK’nin 61. maddesi uyarınca mütelselsilen sorumlu olabilir. Bir diğer ifadeyle çalışanın, zarara neden olan davranışı kusura dayanmaktaysa, çalışan TBK’nin 49. maddesi uyarınca, noter ise 1512 sayılı Kanunun 162. maddesi uyarınca zarar görene karşı değişik hukuksal sebeplerle birlikte sorumlu olacaktır[21].

 

II. Noterlerin Rücu Hakkı

1512 sayılı Kanunun 162. maddesinin 2. fıkrasında noterin, sorumlu olan çalışana rücu hakkı düzenlenmiştir. Kanunda rücu hakkı, “Noter, birinci fıkra gereğince ödediği miktar için, işin yapılmaması, hatalı yahut eksik yapılmasına sebep olan stajiyer veya noterlik personeline rücu edebilir[22]” şeklinde düzenlenmiştir. Kanunda her ne kadar “sebep olan” ifadesi kullanılsa da, öğretide bu ifadenin zarara kusuruyla neden olan çalışan olarak anlaşılması gerektiği ifade edilmiştir[23]. Bu bağlamda noterin, ödediği tazminat oranında ilgili kişiye rücu etmesinin kanuni dayanağı farklı hükümlerde yer alabilir.

Öncelikle hukuka aykırı işlem yapan çalışanın kusuru varsa, bu kusur nedeniyle çalışanın TBK’nin 49. maddesi uyarınca haksız fiil sorumluluğu bulunmaktadır[24]. Bu hâlde noter, çalışanının kusurunu ispat etmek koşuluyla haksız fiil hükümlerine dayanarak ödediği tazminat oranında çalışanına rücu edebilir[25]. Haksız fiil hükümlerine göre rücu davası açılması hâlinde zamanaşımı süresi TBK’nin 73. maddesine göre 2 ve 10 yıllık sürelere tabi olacaktır.

Öte yandan Kanunda bahsedilen noterlik personeli ile noter arasında bir hizmet sözleşmesi ilişkisi bulunmaktadır. Noterlik personeli, bir işlemi eksik yahut yanlış yaparak veya hiç yapmayarak bu hizmet sözleşmesine aykırı davranışta bulunmaktadır[26]. Bu durumda noter, ödediği tazminat oranında personeline rücu etme hakkını kullanırken TBK’nin 112. maddesine dayanabilecektir[27]. Noterin TBK’nin 112. maddesine dayanarak rücu davası açması hâlinde, çalışan kusuru olmadığını ispat etmekle yükümlüdür[28]. Bu takdirde rücu davasında zamanaşımı TBK’nin 146. maddesine göre 10 yıl olarak kabul edilecektir.

Noterin, noterlik personeline karşı açacağı rücu davasında hem sözleşme sorumluluğu hem haksız fiil sorumluluğu gündeme gelebileceğinden öğretide, TBK’nin 60. maddesi uyarınca sebeplerin yarışması ilkesi dikkate alınarak en iyi giderim sağlayan yolun tercih edilmesi gerektiği ifade edilmiştir[29].

Buna karşılık noter ile stajyer arasında bir hizmet sözleşmesi bulunmadığından, stajyer ile noter arasındaki rücu ilişkisi TBK’nin 66. maddesindeki adam çalıştıranın sorumluluğu hükümlerine göre belirlenecektir[30]. Dolayısıyla noterin, ödediği tazminat oranında stajyere rücu etmesinde zamanaşımı TBK’nin 73. maddesi gereği 2 ve 10 yıllık sürelere tabi olacaktır.

Berna Berfin KAYA

 

[1] Ömer Ulukapı, “Yargıtay Kararları Işığında Noterlerin Hukuki Sorumluluğu”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 21, S. 1, 2013, s. 223; Ülgen Aslan Düzgün, “Noterlerin Mesleki Sorumluluk Sigortası”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 17, S. 1-2, 2013, s. 495-496.

[2] Leyla Müjde Kurt, “Noterlerin Hukuki Sorumluluğu”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 18, S. 2, 2014, s. 97.

[3] Ulukapı, s. 223; Serdar Nart, “Noterlerin Hukukî Sorumluluğu”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 11, Özel Sayı 2009, Basım 2010, s. 434-435.

[4] Kurt, s. 98.

[5] Aslan Düzgün, s. 496; Kurt, s. 98-99.

[6] Hasan Tahsin Gökcan, Haksız Fiil Sorumluluğu ve Tazminat Hukuku, Genişletilmiş ve Güncellenmiş 4. Baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2016, s. 479; Ulukapı, s. 224; Kurt, s. 98-99; Nart, s. 440.

[7] Gökcan, s. 479.

[8] Gökcan, s. 479.

[9] Nart, s. 446; Kurt, s. 99.

[10] Gökcan, s. 479.

[11] Ulukapı, s. 224; Kurt, s. 99; Nart, s. 446.

[12] Ulukapı, s. 224-225; Aslan Düzgün, s. 496.

[13] Hâluk Tandoğan, Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku, Ankara, Turhan Kitabevi, 1981, s. 85.

[14] Ulukapı, s. 225; Gökcan, s. 480; Kurt, s. 100.

[15] Ulukapı, s. 225.

[16] Kurt, s. 101.

[17] Gökcan, s. 482. Benzer yönde görüş için bkz. Kurt, s. 104.

[18] Gökcan, s. 481.

[19] Ulukapı, s. 230; Kurt, s. 107.

[20] Gökcan, s. 477.

[21] Kurt, s. 107-108.

[22] T.C. Cumhurbaşkanlığı Mevzuat Bilgi Sistemi, (https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=1512&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=5) (E.T.: 19.07.2021).

[23] Gökcan, s. 484; Ulukapı, s. 232; Aslan Düzgün, s. 496.

[24] Gökcan, s. 484; Nart, s. 446.

[25] Aslan Düzgün, s. 497.

[26] Ulukapı, s. 232; Gökcan, s. 484.

[27] Ulukapı, s. 232; Nart, s. 446.

[28] Aslan Düzgün, s. 497.

[29] Gökcan, s. 484.

[30] Gökcan, s. 484; Ulukapı, s. 233.