Kusursuz Sorumlulukta Zararın Hesaplanması

Kusursuz Sorumlulukta Zararın Hesaplanması

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu uyarınca kabul edilen borç kaynaklarından birisi de haksız fiilden doğan borçlardır. Bu bağlamda haksız fiil nedeniyle uğranılan zarar ve bunun tazmin edilmesi için belirlenen hükümler gerek kusura dayanan sorumluluk gerek kusursuz sorumluluk hâlleri için uygulama alanı bulacaktır.

TBK md. 50 uyarınca zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Kusursuz sorumluluk hâllerinde kusursuz sorumlu olan kişinin kusuru şart olmadığından, bu madde uyarınca zarar gören zararını ispat etmekle yükümlüdür. Bu bağlamda zarar gören, belge, tanık, bilirkişi, keşif gibi her türlü delile başvurarak zararını kanıtlayabilir[1]. Bununla birlikte bazı durumlarda zarar, ispat aracına başvurulmasına gerek duyulmayacak kadar açık olabilir. Örneğin bir kimsenin annesinin ya da babasının öldürülmesi nedeniyle manevi zarara uğraması ispatı gerektirmeyecek bir husus olarak değerlendirilmektedir[2].

Bazı durumlarda zararın hesaplanması teknik ve uzmanlığı gerektiren bir konuya ilişkin olabilir. Bu gibi durumlarda hâkim zararın hesaplanması için bilirkişi görüşüne başvuracaktır[3]. Öte yandan bazı hâllerde de, zarar gerçekleşmekle birlikte miktarının tam olarak hesaplanması mümkün olmayabilir[4]. Örneğin bir kimsenin cüzdanı çalındığında, zarara uğrayan kişi cüzdanında tam olarak ne kadar para bulunduğunu hatırlayamayabilir ve dolayısıyla zararını tam olarak ispatlayamayabilir[5]. Buna benzer olaylarda hâkim, TBK md. 50/2 uyarınca olayların olağan akışı ve zarar görenin aldığı önlemleri dikkate alarak karar verecektir.

Zararın hesaplanma anı konusunda öğreti ve uygulamada farklı esaslar kabul edilmiştir. Nitekim öğretide, zararın hesaplanmasında hükmün verildiği tarihin esas alınması gerektiği ifade edilmiştir[6]. Buna karşılık Kılıçoğlu, zararın haksız fiilin işlendiği tarih nazara alınarak hesaplanması gerektiğini belirtmiştir[7]. Uygulamada ise Yargıtay tarafından genel olarak kabul edilen görüş, haksız fiilin gerçekleştiği tarihe göre zararın hesaplanması şeklindedir[8]. Zararın hesaplanmasında olay anının esas alınması, paranın değerinde yaşanan düşme nedeniyle zarar görenin zararını karşılamaması mümkündür. Bununla birlikte zarar gören, talep etmesi hâlinde haksız fiil tarihinden itibaren gecikme faizi uygulanmasını talep edebilir[9]. Bu faize rağmen zarar gören kişi, yargılama faaliyetinin uzun sürmesi nedeniyle aldığı tazminatın gerçek zararını karşılamadığını iddia ederse, TBK md. 122 uyarınca gecikme faiziyle karşılanmayan munzam zararının tazmin edilmesini talep edebilecektir[10].

Zarar, davanın açıldığı tarihte tamamlanmamış ve devam eden bir zarar olabilir. Bu durum mal varlığına yönelik haksız fiillerde olabileceği gibi, daha çok şahıs varlığına yönelen haksız fiillerde gündeme gelmektedir (Örneğin kaza nedeniyle sakat kalan kişinin tedavi giderlerinin devam etmesi, yeni bir ameliyat olmak zorunda kalması gibi)[11]. Bu takdirde ortaya çıkan her zarar yeni bir dava konusunu oluşturabilir[12].

Mal varlığı zararlarının hesaplanmasında kanun koyucu TBK’de açık bir hükme vermemiştir. Böyle bir zararın oluşmasıyla tazminatın amacı, mal varlığının haksız fiilden önceki durumuna gelmesini sağlamaktır[13]. Haksız fiil sonucunda mal varlığı hasara uğramışsa, bunun düzeltilmesi veya onarılması için yapılan masraflar, onarım süresince bunun kullanılamamasından doğan zararlar (örneğin kazanç kaybı), mal varlığında meydana gelen değer kaybı zarar kalemlerini oluşturmaktadır[14]. Bazı durumlarda ise haksız fiil nedeniyle eşya tamamen yok olmuş olabilir. Bu durumda zarar, eşyanın aynısının zarar görene verilmesiyle giderilebilir. Eşyanın aynısının temin edilememesi durumunda, yenisinin aynen veya bedelinin tazmin edilmesi gerekmektedir[15].

Buna karşılık kanun koyucu, şahıs varlığı zararlarında “Özel durumlar” başlığı altında TBK md. 53 ve 54 hükümlerinde zarar kalemlerini saymıştır. Bu maddelerde, haksız fiil sonucu ölüm veya bedensel zarar meydana gelmesine göre ikili bir ayrım yapılmıştır. Ancak her iki maddenin lafzından anlaşılacağı üzere maddede sayılan zarar kalemleri bunlarla sınırlı değildir. TBK md. 53 uyarınca, haksız fiil sonucu ölüm meydana gelirse, uğranılan zararlar şu şekildedir:

1. Cenaze giderleri: Burada haksız fiil olmasaydı kişinin daha erken ölmeyeceği, failin erken ölüme yol açması nedeniyle bu giderlerden sorumlu tutulması gerektiği kabul edilmiştir[16]. Cenaze giderleri için o yöredeki geleneklere göre karar verilmesi; bu anlamda cenazenin nakli, yapılan ilanlar, geleneğe göre yemek verilmesi gibi giderlerin bu kapsamda değerlendirilebileceği ifade edilmektedir[17].

2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar: Bu kapsama giren zararlar “ölenin ölünceye kadarki zararları” olarak da ifade edilmektedir[18]. Söz konusu zararın kapsamına, ölenin sağlığında uğradığı bedensel zararlar girmektedir[19]. Bununla birlikte çalışma gücünün azalmasından veya yitirilmesinden doğan kayıplar, ancak haksız fiil ile ölüm tarihi arasındaki döneme ilişkin olarak hesaplanacaktır[20]. Öte yandan, ölenin ölünceye kadarki zararları, zarar görenin kendi şahsında doğrudan doğruya oluşan zararlar olduğundan, bu zararların tazmini istemi, ölenin mirasçılarına intikal edecektir[21].

3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar: TBK md. 53/3 uyarınca, haksız fiil nedeniyle ortaya çıkan zarardan etkilenen kişilerin zararlarının giderilmesi söz konusudur[22]. Destek yoksun kalma, ölenin yardımından yoksun kalan kişilerin şahsında doğan bir zarar olduğundan, mirasla veya mirasçılık sıfatıyla bir ilgisi bulunmamaktadır[23]. Burada destek olan kişinin ölümü nedeniyle onun gelir ve yardımından yoksun kalma veya farazi destek olma olgusu söz konusudur[24]. Bu bağlamda ölüm anında ölenden fiilen destek alanlar veya ölenden ileride destek alması varsayılan kişiler destekten yoksun kalan kişilerdir[25]. Örneğin babası ölen çocuk fiili destekten yoksun kalmışken; çocuğu ölen baba farazi destekten yoksun kalmıştır.

TBK md. 54 uyarınca haksız fiil sonucu bedensel zarar ortaya çıkması hâlinde istenebilecek zararlar ise şu şekilde sayılmıştır:

1. Tedavi giderleri: Zarar görenin sağlığına kavuşması için yaptığı giderler bu kapsamda değerlendirilmektedir. Öte yandan kişi haksız fiil sonucu sakat kalmış ve başkasının bakımına muhtaç hâle gelmişse, bakıcı giderleri de bu zarar kalemi dâhilinde giderilmelidir[26]. Ancak sakatlık derecesi kişinin yaşamını devam ettirmesine engel değilse, bakım giderleri söz konusu olmayacaktır[27].

2. Kazanç kaybı: Kazanç kaybı, haksız fiil olmasaydı kişinin elde etmesi muhtemel kayıpları ifade etmektedir. Bu nedenle kazanç kaybı hesabı ihtimallere dayanabilir[28].

3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar: Haksız fiil sonucu yaralanan kişi, çalışamadığı günler nedeniyle, ayrıca sakat kalmışsa çalışma gücünü kısmen ya da tamamen yitirmesi nedeniyle uğradığı zararların giderilmesini isteyebilir.

4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar: Haksız fiil sonucu kişinin ekonomik geleceğinin sarsılması (örneğin bir piyanistin bir parmağının kopması sonucu çalışma gücünü tamamen kaybetmemesine karşılık eskisi gibi konserler veremeyecek duruma gelmesi) hâlinde bu zararın giderilmesi gerekmektedir[29].

Son olarak manevi zarar, haksız fiilin şahıs varlığı veya mal varlığına yönelmesi hâlinde ortaya çıkan ve kişide acı, elem, üzüntü gibi duygusal etkileri olan zarardır. Manevi tazminata hükmedilebilmesi için, haksız fiilin unsurlarından olan zararın manevi zarar olarak ortaya çıkması gerekmektedir. TBK md. 56, maddi nitelikteki kişisel varlıkların (bedensel bütünlük) saldırıya uğraması nedeniyle manevi zararın giderilmesi, TBK md. 58 ise maddi nitelikte olmayan kişisel varlıkların (şeref ve haysiyet, isim gibi) saldırıya uğraması nedeniyle manevi zararın giderilmesine ilişkin hükümlerdir.

Berna Berfin KAYA

 

[1] Ahmet M. Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Gözden Geçirilmiş ve Güncelleştirilmiş 24. Bası, Ankara, Turhan Kitabevi, 2020, s. 517.

[2] Kılıçoğlu, s. 517.

[3] M. Kemal Oğuzman, M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 2, Gözden Geçirilmiş 15. Bası, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2020, s. 87.

[4] Oğuzman, Öz, s. 86.

[5] Kılıçoğlu, s. 517.

[6] Hasan Tahsin Gökcan, Haksız Fiil Sorumluluğu ve Tazminat Hukuku, Genişletilmiş ve Güncellenmiş 4. Baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2016, s. 586; Oğuzman, Öz, s. 87; Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara, Yetkin Yayınları, 2017, s. 748.

[7] Kılıçoğlu, s. 519.

[8] Oğuzman, Öz, s. 88; Gökcan, s. 586. Yargıtay 4. HD’nin 23.12.1982 tarih ve 1982/7190 E. 1982/11637 K. sayılı kararı, “Bu eksilme mal varlığının zarar verici eylemin işlenmesi sonucu içine düştüğü durumla, bu eylem olmasa idi mal varlığının bulunacak olduğu durum arasındaki farktan ibarettir. Bu farkın tesbiti bakımından davaya konu olan olayda yedieminle teslim edilen 48 koyun hakkındaki istek yönünden davacının mal varlığındaki azalmanın hangi tarihte gerçekleştiğinin tesbiti önem kazanmaktadır. Çünkü mahkemece de benimsendiği gibi kural olarak davacının malvarlığındaki azalmanın haksız fiilin işlendiği tarihde meydana geldiği kabul edilir. Tazminatın tutarı da mal varlığındaki eksilmenin meydana geldiği tarihe göre tesbit olunur.” Kazancı Hukuk Otomasyon, (https://www.kazanci.com.tr) (E.T.: 19.07.2021).

[9] Kılıçoğlu, s. 519-520; Gökcan, s. 587; Oğuzman, Öz, s. 88.

[10] Kılıçoğlu, s. 520. Ayrıca bkz. Oğuzman, Öz, s. 88, dn. 261.

[11] Kılıçoğlu, s. 520.

[12] Kılıçoğlu, s. 520.

[13] Kılıçoğlu, s. 520.

[14] Kılıçoğlu, s. 520; Oğuzman, Öz, s. 110, 112.

[15] Oğuzman, Öz, s. 112; Kılıçoğlu, s. 521.

[16] Kılıçoğlu, s. 525.

[17] Oğuzman, Öz, s. 101; Kılıçoğlu, s. 525.

[18] Kılıçoğlu, s. 524.

[19] Oğuzman, Öz, s. 101.

[20] Kılıçoğlu, s. 524.

[21] Oğuzman, Öz, s. 101; Kılıçoğlu, s. 524.

[22] Kılıçoğlu, s. 525; Oğuzman, Öz, s. 102.

[23] Kılıçoğlu, s. 525-526; Oğuzman, Öz, s. 103.

[24] Oğuzman, Öz, s. 105; Kılıçoğlu, s. 526.

[25] Kılıçoğlu, s. 526; Oğuzman, Öz, s. 103.

[26] Oğuzman, Öz, s. 95.

[27] Kılıçoğlu, s. 522.

[28] Kılıçoğlu, s. 523.

[29] Kılıçoğlu, s. 523; Oğuzman, Öz, s. 100.