Zina Sebebiyle Açılan Boşanma Davasında Manevi Tazminat

Zina Sebebiyle Açılan Boşanma Davasında Manevi Tazminat

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 161. maddesinde özel ve kusura dayanan bir boşanma sebebi olarak düzenlenen zina ile manevi tazminat talebi arasındaki ilişki özellikle kusur yönünden dikkatle incelenmelidir.

Boşanma tek başına tazminat talep edilmesi için yeterli olmayıp, boşanmaya neden olan olaylar nedeniyle taraflardan birinin kişilik haklarına saldırı unsurunun gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Bu durumda zina eyleminde bulunan eşin bu eyleminin, kişilik haklarına saldırı teşkil edip etmediğinin tartışılması yerinde olacaktır. Nitekim öğretide, kişilik hakkının zedelenmesine çoğunlukla zina sebebine dayanan boşanma davalarında rastlanıldığı[1], bununla birlikte zinanın her zaman tek başına manevi tazminat talebinde bulunulmasında yeterli olmadığı[2] ifade edilmiştir. Öte yandan Yargıtayın konuya ilişkin farklı kararlar verdiği; bazı kararlarında zinayı tek başına manevi zarara neden olan bir eylem olarak değerlendirdiği, bazı kararlarda ise objektif olarak evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin ihlali olmakla birlikte doğrudan eşe yönelen bir eylem olmadığından manevi zararın doğmasına neden olmadığının belirlendiğine işaret edilmiştir[3].

Öğretide ve yargı kararlarında farklılıklar bulunmakla birlikte, baskın görüş, sadakat yükümlülüğünün ağır biçimde ihlal edilmesi anlamına gelen zina eyleminin, diğer eş yönünden kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği, bu nedenle manevi olarak zarara uğrayan eşin manevi tazminat talep edebileceği yönündedir[4]. Ayrıca eşlerden birinin zina eylemi nedeniyle diğer eşin manevi olarak zarara uğradığının çoğunlukla hayat tecrübelerinden çıkarılabilecek bir sonuç olduğu da ifade edilmiştir[5]. Ancak öğretide zina eyleminde bulunan eşin bu eylemine kayıtsız kalan, aldırış etmeyen, hatta bu eyleme müsaade eden diğer eşin uğradığı bir manevi zarardan söz edilemeyeceği, dolayısıyla bu durumda manevi tazminata hükmedilmesinin yerinde olmayacağı da belirtilmiştir[6]. Öğretideki görüşler ve yargı kararları birlikte ele alındığında, zina eylemi nedeniyle açılan bir boşanma davasında, bu eylemin diğer eşi gerçekten manevi olarak bir zarara uğratıp uğratmadığının somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmesi uygun olacaktır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, zina eylemi nedeniyle kişilik haklarına saldırı koşulunun gerçekleştiğine ilişkin görüşünü, “Kocanın eşini, başka bir kadınla aldatması, ağır hakaret hallerinde, kişilik haklarına saldırının varlığı kabul edilmektedir. Manevi tazminatın miktarının belirlenmesinde ise, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ve tarafların sosyal ve ekonomik durumları etkili ölçüttür.( Hukuk Genel Kurulu’nun 14.04.2010 gün ve 2010/2-203 E., 2010/220 K. sayılı ilamı). Somut olayda, 1979 yılından beri evli olan ve yetişkin iki çocukları bulanan taraflardan davalı kocanın genç yaştaki sekreteri ile ilişkiye girerek evini terk etmesinin, evlilik birliği devam ederken başka bir kadından çocuk sahibi olmasının, bu durumun her ikisi de öğretmen olan ve eğitim camiasında tanınan çiftin çevrelerince duyulmuş olmasının ve sadakatsiz davranışların uzun yıllar boyunca devam etmiş olmasının TMK’nun 174/2. maddesi anlamında kadının kişilik haklarına saldırı oluşturacağı her türlü duraksamadan uzak olup davacının yaşadığı olayların ve aldatılmış olmanın verdiği üzüntü ve utanç duygusu nedeniyle ruhsal dengesinin bozulduğu, sosyal çevresinde onur kırıklığı yaşadığı açıktır[7] şeklinde ifade etmiştir. Anılan kararda, zinanın tek başına kişilik haklarına saldırı teşkil eden bir eylem olduğu; söz konusu eylem nedeniyle davacının somut olayda uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat miktarının tarafların yaşam biçimi, çevreleri, evlilik birliğinin özellikleri gibi hususlar ele alınarak uygun bir biçimde takdir edildiği belirtilmiştir.

Öğretide, TMK’nin 174. maddesinin 2. fıkrası uyarınca manevi tazminat talebinde bulunmaksızın boşanan eşin, boşanmadan bağımsız olarak 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 58. maddesine dayanarak -koşullarının oluşması hâlinde- ayrı bir dava ile manevi tazminat talep edebileceği savunulmaktadır[8]. Bu görüşte olan yazarlara göre, boşanmaya neden olan olayların aynı zamanda bir haksız fiil teşkil etmesi söz konusu olduğunda, boşanan eşin TBK’nin 58. maddesi uyarınca tazminat talep edebileceği, zira TMK’den farklı olarak TBK’de genel norm niteliği taşıyan manevi tazminata ilişkin hükümde boşanma koşulunun aranmadığı ifade edilmiştir[9]. Ancak manevi tazminat talebinde bulunan eşin, bu talebini TMK’nin 174. maddesinin 2. fıkrasına dayandırması ve sonucunda lehine tazminata hükmedilmesi durumunda, artık TBK’nin 58. maddesine dayanarak sonradan manevi tazminat talep etmesi mümkün değildir. Zira TMK ve TBK’de öngörülen hükümler yönünden hakların yarışması gündeme geldiğinden eşin manevi zararının giderilmesi yönünde tercihini yaptığı kabul edilmektedir[10]. Bununla birlikte, manevi zararın giderilmesine ilişkin her iki hüküm arasında bir fark bulunmamakla beraber, öğretide, TMK’nin 174. maddesinin 2. fıkrası ile TBK’nin 58. maddesi uyarınca manevi tazminat talep edilmesinin farklı zamanaşımı sürelerine tabi olduğuna işaret edilmiştir[11]. Nitekim boşanma davasında manevi tazminat talebinde bulunmayan eşin, boşanma kararının kesinleşmesinden sonra TMK’nin 174. maddesinin 2. fıkrası uyarınca manevi tazminat talebini bir yıllık zamanaşımı süresi içerisinde ileri sürmesi gerekmektedir. Buna karşılık, boşanan eşin manevi tazminat talebini TBK’nin 58. maddesine dayandırması hâlinde ise, zamanaşımı süresi TBK’nin 72. maddesinde düzenlenen iki ve on yıllık sürelere tabi olacaktır. Bu durumda, boşanma davası sırasında eşinin zina eyleminde bulunduğundan haberdar olmayan eşin, TMK’nin 178. maddesinde belirlenen bir yıllık zamanaşımı süresi dolduktan sonra ve fakat TBK’nin 72. maddesindeki süreler içerisinde bu olayı öğrenmesi durumunda, -zina eylemi nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini ve manevi zarara uğradığını ispat etmesi koşuluyla- TBK’nin 58. maddesi uyarınca manevi tazminat talep edebileceği isabetli olarak savunulmuştur[12].

Kanaatimizce, zina eyleminde bulunarak sadakat yükümlülüğünü ihlal eden eşin bu eyleminin haksız fiil niteliğinde olduğunu ispat eden ve boşanma davasında TMK’nin 174. maddesinin 2. fıkrasına göre manevi tazminat talebini ileri sürmeyen diğer eşin, TBK’nin 58. maddesine dayanarak manevi tazminat talep edebileceğinin kabulü hakkaniyete uygun olacaktır. Nitekim Yargıtay da, boşanma davasından sonra -818 sayılı Borçlar Kanununun 49. maddesine dayanılarak- açılan manevi tazminat davasında, sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışların aile bütünlüğüne karşı haksız bir saldırı olduğunu belirterek manevi tazminat talebinin kabul edilmesi gerektiğine hükmetmiştir[13]. Öte yandan öğretide ileri sürülen bir görüşe göre, boşanma davasına neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğunun belirlenmesi hâlinde, boşanmanın sonucu olan manevi tazminatın reddedileceği, buna karşılık boşanmadan sonra taraflardan birinin TBK’nin 58. maddesine göre manevi tazminat talep edebileceği ileri sürülmüştür. Buna göre, sadakat yükümlülüğüne aykırı davranan eşe karşı diğer eşin şiddet uyguladığı ve tarafların eşit kusurlu kabul edildiği bir olayda, şiddet gören eşin boşanmadan sonra eski eşe karşı manevi tazminat talebini yöneltebileceği -isabetli olarak- savunulmuştur[14].

Son olarak evlilik birliği devam ederken eşlerden birinin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışını öğrenen diğer eşin, boşanma davası açmadan TBK’nin 58. maddesini dayanak göstererek manevi tazminat talep edip edemeyeceği tartışmalı olmakla birlikte, öğretide, TMK’nin 185. maddesinde düzenlenen sadakat yükümlülüğünü ihlal eden davranışın TBK’nin 49. maddesinin 1. fıkrası uyarınca hukuka aykırı olarak bir davranış olarak nitelendirilebileceği ve bu kapsamda evlilik birliği devam ederken TBK’nin 58. maddesine göre manevi tazminat talebinde bulunulabileceği belirtilmiştir[15].

Berna Berfin KAYA

 

[1] Turgut Akıntürk, Derya Ateş, Türk Medenî Hukuku Aile Hukuku, Yenilenmiş 22. Bası, İstanbul, Beta Basım, 2020, s. 300.

[2] Bilge Öztan, Aile Hukuku, 6. Bası, Ankara, Turhan Kitabevi, 2015, s. 829.

[3] Aydın Zevkliler, M. Beşir Acabey, K. Emre Gökyayla, Medeni Hukuk, 6. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınları, 1999, s. 1030-1031.

[4] Selâhattin Sulhi Tekinay, Türk Aile Hukuku, Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş 3. Bası, İstanbul, Sulhi Garan Matbaası, 1978, s. 246; Zevkliler, Acabey, Gökyayla, Medeni Hukuk, s. 1031; İnci Biçkin, “Medeni Yasa’da Zina Nedenine Dayalı Boşanma ve Sonuçları”, İstanbul Barosu Dergisi, C. 80, S. 5, İstanbul, 2006, s. 1897; Bahattin Aras, “Sadakat Yükümlülüğünün İhlal Edilmesi Halinde Eşin ve Üçüncü Kişinin Manevi Tazminat Sorumluluğu”, Terazi Hukuk Dergisi, C. 11, S. 116, Ankara, 2016, s. 11; Oğuz Ersöz, Türk Hukukunda Zina Sebebiyle Boşanma, İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, 2018, s. 213; Akıntürk ve Ateş, s. 300.

[5] Ahmet M. Kılıçoğlu, Aile Hukuku, Ankara, Turhan Kitabevi, 2015, s. 167; Emel Badur, Gamze Turan Başara, “Aile Hukukunda Sadakat Yükümlülüğü ve İhlalinden Kaynaklanan Manevi Tazminat İstemi”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 65, S. 1, Ankara, 2016, s. 119.

[6] Tekinay, s. 246; Ersöz, s. 214.

[7] Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.05.2016 tarih ve 2014/2-936 E. 2016/597 K. sayılı kararı, Yargıtay Karar Arama (https://karararama.yargitay.gov.tr) (E.T.: 01.09.2020). Benzer yönde karar için bkz. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 12.03.2012 tarih ve 2011/7001 E. 2012/5380 K. sayılı kararı, “Davalı-davacı kadının zina eylemi sabittir. Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında davalı-davacı kadın, davacı-davalı kocaya oranla daha fazla kusurludur. … Kadının boşanmaya sebep olan davranışının kocanın kişilik haklarına saldırı teşkil etmektedir. Tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları dikkate alınarak koca yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir”, Kazancı Hukuk Otomasyon (www.kazanci.com) (E.T.: 01.09.2020).

[8] Kılıçoğlu, Aile Hukuku, s. 166; Öztan, Aile Hukuku, s. 829; Badur ve Turan Başara, “Sadakat Yükümlülüğü”, s. 120.

[9] Kılıçoğlu, Aile Hukuku, s. 166.

[10] Öztan, Aile Hukuku, s. 829; Badur ve Turan Başara, “Sadakat Yükümlülüğü”, s. 120. Aynı yönde karar için bkz. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 24.06.1997 tarih ve 1997/6910 E. 1997/7357 K. sayılı kararı, Kazancı Hukuk Otomasyon (www.kazanci.com) (E.T.: 01.09.2020).

[11] Badur ve Turan Başara, “Sadakat Yükümlülüğü”, s. 121.

[12] Badur ve Turan Başara, “Sadakat Yükümlülüğü”, s. 122. Benzer yönde karar için bkz. Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 14.11.2016 tarih ve 2016/11375 E. 2016/10712 K. sayılı kararı, “Somut olayda, davacı vekili, müvekkili ile davalının … 1. Aile Mahkemesi’nin 23/10/2014 tarih ve 2014/932 E. – 2014/1121 K. sayılı kararı ile boşandıklarını, boşanma gerçekleştikten 1,5 ay sonra müvekkilinin davalı …’in evlendiğini öğrendiğini, yine davalı …’in de 6 aylık hamile olduğunu öğrendiğini, müvekkilinin yaşadığı tüm bu sarsıcı ve travmatik olaylar sebebiyle depresyona girdiğini beyanla fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla davalıların haksız eylemleri sebebiyle manevi varlığı ve aile bütünlüğü saldırıya uğrayan müvekkilin uğramış olduğu ruhsal çöküntü ve derin sarsıntının tazmini amacıyla 40.000,00.-TL manevi tazminat talep etmektedir. Dosya kapsamında davalının gizlediği eylemi Borçlar Kanununun 41. maddesi gereğince haksız eylem niteliğindedir. Aralarındaki evlilik bağı kalkmış olsa bile, evliliğin hukuksal olarak sürdüğü aşamada davalının gizlediği, ancak sonradan öğrenilen davranışıyla davacının kişilik haklarının saldırıya uğramış olduğunun; istemin bu niteliğiyle boşanmaya neden olan olaylar sebebiyle değil, Borçlar Kanunu 49. maddede yaptırıma bağlanan haksız eyleme dayalı olduğunun kabulü gerekir”. Kazancı Hukuk Otomasyon (www.kazanci.com) (E.T.: 01.09.2020).

[13] Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 28.04.2005 tarih ve 2004/10434 E. 2005/4506 K. sayılı kararı, Kazancı Hukuk Otomasyon (www.kazanci.com) (E.T.: 01.09.2020).

[14] Nafiye Yücedağ, “Yargıtay Kararları Işığında Kusurun Boşanmanın Mali Sonuçlarına Etkisi”, ed. Baki İlkay Engin, Medeni Hukuk Alanındaki Güncel Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi Sempozyumları Cilt II Aile Hukuku, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2019, s. 291. Benzer yönde atıf yapılan karar için bkz. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 26.09.2013 tarih ve 2012/16800 E. 2013/15070 K. sayılı kararı, “Taraflar arasında görülüp kesinleşen boşanma davasında da, davaya konu yaralama eylemi sebebiyle davacının manevi tazminat talep ettiği, ancak yargılama sonucunda davalının davacıya yönelik yaralama eylemi sabit görülmüş ise de, boşanmaya davacının bazı kusurlu davranışlarının da neden olduğu, boşanmaya neden olan olaylar bakımından tarafların eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle istemin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Boşanma davasında 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 174. maddesi hükümlerine göre değerlendirme yapılmış ve boşanma hukuku kuralları çerçevesinde karar verilmiştir. Eldeki davada ise, 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 47. maddesine göre değerlendirme yapılmalı ve davacı yararına uygun bir manevi tazminata hükmedilmelidir. Kararın bu sebeple bozulması gerekir”. Kazancı Hukuk Otomasyon (www.kazanci.com) (E.T.: 01.09.2020).

[15] Badur ve Turan Başara, “Sadakat Yükümlülüğü”, s. 122-124; O. Gökhan Antalya, Manevi Zararın Belirlenmesi ve Manevi Tazminatın Hesaplanması, İstanbul, Legal Yayıncılık, 2017, s. 137. Benzer yönde görüş için bkz. Bilal Atılkan, Evlilik Birliğinde Sadakat Yükümlülüğü, Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Çankaya Üniversitesi, Ankara, 2019, s. 102. Ayrıca konuya ilişkin emsal karar için bkz. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 17.05.2012 tarih ve 2011/7058 E. 2012/8739 K. sayılı kararı, “Dosya kapsamından; davalı eşin başka bir kadınla beraber yaşadığı, hatta ondan çocuk sahibi olduğu anlaşılmaktadır. Bu konu taraflar arasında da ihtilaflı değildir. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu 185. maddesinde mevcut olan eşlerin evlilik birliği devam ettiği sürece bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak, birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorunda olduklarına dair düzenleme ve bunun aynı zamanda sosyal ve ahlaki bir görev de olduğu dikkate alındığında davalının bu davranışı davacı eşin kişilik haklarına saldırı teşkil etmekte olup, mahkemece uygun bir miktarda manevi tazminata hükmetmek gerekirken mevcut bir boşanma davası bulunmadığı gerekçesiyle talebin reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir”. Kazancı Hukuk Otomasyon (www.kazanci.com) (E.T.: 01.09.2020). Karşı yönde görüş için bkz. Rona Serozan, “Evlilik Birliğinde Sadakat Yükümüne Aykırılıktan Ötürü Tazminat Talebine Yer Olabilir Mi?”, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 15, S. 1, İstanbul, 2016, s. 453.