6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 63. maddesinin 2. fıkrası, haklı savunmayı hukuka uygunluk sebeplerinden biri olarak düzenlemektedir. İlgili hüküm, bir kişinin gerek kendisinin gerek başkasının şahıs veya mal varlığına karşı yapılan haksız saldırıları defetmek amacıyla, saldıranın şahsına veya mallarına verdiği zarardan sorumlu tutulamayacağını düzenlemektedir.
Haklı savunmaya başvuran kişinin, hukuken himaye gören şahsi veya mal varlığı değerlerinden biri ihlal edilmiş olabilir. Kişinin hayat, sağlık, şeref, haysiyet, namus, ırz, özgürlükler gibi kişisel varlıklarına yönelik bir saldırı olması halinde, haklı savunmaya başvurması mümkündür[1]. Tandoğan, kişinin şerefine karşı saldırıda bulunulması durumunda, haklı savunmanın, saldırıda bulunanın şerefsizliğini gösterecek nitelikte kullanılmasının mümkün olduğunu ifade etmiştir[2].
Haklı savunmaya örnek olarak, bir gazete “yarınki sayımızda A’nın adının karıştığı rüşvet ve hırsızlık olayını açıklayacağız” şeklinde bir yayımda bulunarak, kişilik haklarını ihlal etmekten başka, esas yayıma bir hazırlıkta bulunmaktadır. A, bu yayımı başka hukuksal yollarla derhâl önleme olanağı bulunmadığı takdirde, bir başka gazetede, söz konusu yayımı yapan gazetenin “yalan haber verdiğini”, “sansasyon gazetesi olduğunu” belirterek olayın gerçek yüzünü kamuoyuna açıklayabilir. Burada, şeref ve haysiyeti ihlal eden bir açıklamaya karşı saldırıda bulunanın şerefsizliğini gösterecek yayımda bulunmak suretiyle haklı savunma hakkı kullanılmaktadır. Önemli olan husus ise karşı yayımda kullanılan ifadelerin, kişiliği ihlal eden ilk yayıma nazaran daha ağır olmamasıdır[3].
Berna Berfin KAYA
[1] Tandoğan, Halûk, Türk Mes’uliyet Hukuku (Akit Dışı ve Akdi Mes’uliyet), 1. Baskıdan Tıpkı Baskı, İstanbul 2010, s. 33.
[2] Tandoğan, s. 33.
[3] Kılıçoğlu, Ahmet M., Şeref Haysiyet ve Özel Yaşama Basın Yoluyla Saldırılardan Hukuksal Sorumluluk, 5. Baskı, Ankara 2016, s. 170.