Manevi kelimesi, “görülmeyen, duyularla sezilebilen, ruhani, tinsel, maddi karşıtı” anlamını taşımaktadır[1]. Zarar kelimesi, “bir şeyin, bir olayın yol açtığı çıkar kaybı veya olumsuz, kötü sonuç, dokunca, ziyan, mazarrat” anlamına gelmektedir[2]. Son olarak, tazminat kelimesi ise “zarar karşılığı ödenen para, ödence” anlamını içermektedir[3]. Özetle ifade etmek gerekirse, manevi zararın tazmininin; bir şeyin, olayın yol açtığı; görülmeyen, duyularla sezilebilen kötü sonuçların tazmin edilmesine ilişkin olduğu söylenebilir.
Manevi zarar, haksız bir fiil sonucu kişinin şahıs varlığında uğradığı zararları ifade eder. Fakat haksız fiilin yöneldiği varlığın türü, manevi zararın oluşup oluşmamasında ayırt edici bir unsur değildir. O hâlde haksız fiil ister şahıs varlığına ister mal varlığına yönelmiş olsun, bu fiilin sonucunda kişi manevi zarara uğramışsa bunun tazmini gerekecektir[4]. Kaldı ki, manevi zarara uğrayanın zararının giderilmesi ancak manevi tazminatın varlığı ile mümkündür.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 56 ve 58. maddelerinde yer alan manevi zarar, her ne kadar haksız fiillerden doğan borç ilişkileri ayırımında düzenlenmişse de, anılan Kanunun 114. maddesinin 2. fıkrasının “Haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler, kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hâllerine de uygulanır” şeklindeki açık yollaması karşısında sözleşmeye aykırılık hâllerinde de geçerli olacaktır. Bir diğer ifadeyle, TBK’de yer alan manevi zarar hükümleri hem haksız fiillerden doğan borç ilişkilerine hem sözleşmeye aykırılık hâllerine uygulanır[5].
Osman Can BAŞDEMİR
[1] Türkçe Sözlük, 11. Bası, Ankara 2011, s. 1619.
[2] Sözlük, s. 2644.
[3] Sözlük, s. 2293.
[4] Kılıçoğlu, Ahmet M., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. Bası, Ankara 2018, s. 564.
[5] Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku, s. 564.