Yabancı Mahkeme Kararlarının Tenfizinde Savunma Hakkına İlişkin Hükmün Kapsamı

Yabancı Mahkeme Kararlarının Tenfizinde Savunma Hakkına İlişkin Hükmün Kapsamı

Gerek 2675 sayılı mülga Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunda gerek 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunda, hangi hâllerin savunma hakkının ihlali niteliğinde olduğu sayılmıştır. MÖHUK md. 54/ç uyarınca, Türk mahkemelerince yabancı bir mahkeme kararı hakkında tenfiz kararı verilebilmesi için, anılan bentte sayılan durumlardan birinin gerçekleşmemiş olması gerekmektedir.

Olumsuz şekilde kaleme alındığı belirtilen[1] madde metnine göre, tenfiz kararı verilebilmesi için, aleyhine tenfiz talebinde bulunulan kişinin, yargılamanın yapıldığı ülke hukukuna göre mahkemeye usulüne uygun şekilde çağrılmış veya mahkemede temsil edilmiş ya da o ülke kanunlarına aykırı şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmemiş olması gerekmektedir[2]. Ayrıca aleyhine tenfiz talebinde bulunulan kişinin, sayılan bu hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine itiraz etmemesi gerekmektedir. O hâlde MÖHUK md. 54/ç uyarınca, aleyhine tenfiz talebinde bulunulan kişinin itirazı üzerine tenfiz talebinin reddedilmesine yol açan durumlar şu şekilde sayılabilir:

  • Kendisine karşı tenfiz isteminde bulunulan kişinin, o yer kanunları uyarınca kararı veren mahkemeye usulüne uygun şekilde çağrılmamış olması;
  • Kendisine karşı tenfiz isteminde bulunulan kişinin, o yer kanunları uyarınca kararı veren mahkemede usulüne uygun şekilde temsil edilmemiş olması veya
  • Kendisine karşı tenfiz isteminde bulunulan kişinin, o yer kanunları uyarınca kararı veren mahkemede kanunlara aykırı şekilde gıyabında ya da yokluğunda hüküm verilmiş olması[3].

Nomer’in de ifade ettiği üzere, MÖHUK’ta sayılan durumlar esas itibarıyla savunma hakkının içeriği ile ilgili değildir; bir diğer ifadeyle Kanunda tenfiz şartı olarak belirtilen hüküm, aleyhine tenfiz talebinde bulunulan kişinin o yer mahkemesinde savunma hakkını kullanabilmesi için usulî işlemlere uygun davranılıp davranılmadığını esas almaktadır[4]. Nitekim Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe de, söz konusu hükmün “savunma hakkını etkileyen usulî işlemler”i düzenlediğini belirtmektedir[5]. Bu yazının içeriğinde tenfiz şartı olarak her ne kadar “savunma hakkına uygun karar verilmesi” ifadesi kullanılmışsa da, söz konusu hükmün savunma hakkına ilişkin “usulî işlemlere uygun davranılması” şeklinde anlaşılmasının yerinde olacağı kanaatindeyiz. Zira maddenin lafzından da görüleceği üzere MÖHUK, aleyhine tenfiz talebinde bulunulan kişinin, o yer mahkemesinde savunma hakkını kullanması için gerekli olan usulî imkânların kendisine tanınıp tanınmadığıyla ilgilenmektedir[6]; bunun dışında kanun koyucu, savunma hakkının içeriği veya yargılama sırasında ileri sürülen iddia ve savunmalarla ilgili adil yargılanma hakkına uygun davranılıp davranılmadığı gibi konuları bu tenfiz şartına dâhil etmemiştir[7]. Bu nedenle örneğin aleyhine tenfiz talebinde bulunulan kişinin, o yer kanunlarına göre usulüne uygun şekilde mahkemeye davet edilmiş olduğu anlaşıldığında, artık savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin esasa yönelik itirazlarının, MÖHUK md. 54/ç bendi kapsamında değerlendirilmemesi gerekmektedir[8]. O hâlde MÖHUK md. 54/ç hükmünde yer alan tenfiz şartını, “savunma hakkının usulî işlemlerle kısıtlanmamış olması” şeklinde ifade edebileceğimizi düşünüyoruz.

MÖHUK md. 54/ç’nin kapsamına ilişkin yargı kararlarından örnek verecek olur isek, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin önüne gelen bir uyuşmazlıkta davacı, Alman Münih Eyalet Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen bir karara ilişkin Türk mahkemesinden tenfiz kararı verilmesi talebinde bulunmuş; ilk derece mahkemesi, davalı tarafından ileri sürülen gıyapta hüküm verilmesi şeklindeki itiraz ile dosyadaki diğer hususları da dikkate alarak davanın reddine karar vermiştir. Kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay, ilk derece mahkemesi kararının bozulması gerektiğine hükmetmiştir. Özel Daire, kararında, ilk derece mahkemesinin savunma hakkına uygun davranılmadığı yönündeki gerekçesini haklı bulmadığını “Tenfizi İstenen Münih 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 25.02.2005 tarihli karar tercümesinde yazılı “dava dilekçesinin ve mahkeme talimatının davalıya tebliğ edildiği mahkeme için gerekli şartları yerine getirmeyen bir avukat ile davaya karşı itirazda bulunulduğuna dair ifadeden, dava dilekçesinin davalı tarafa usulünce tebliğ edildiği ve savunma imkânı tanındığı anlaşılmakta olup, gıyapta verilecek, davalıya savunma imkanı tanınmadığı yönündeki mahkeme gerekçesinin yerinde olmadığı görülmektedir” şeklinde ifade etmiştir[9]. Karardan anlaşılacağı üzere Yargıtay, kararın verildiği (Münih) yer kanunlarına göre davalının davadan usulüne uygun şekilde haberdar olduğunu, dolayısıyla savunma hakkının kullanılması için gerekli usulî işlemlere riayet edildiğini kabul etmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2009 yılında verdiği bir kararda, Hollanda mahkemesince verilen bir boşanma kararının Türk mahkemesi önünde tenfiz talebine konu edilmesiyle ilgili bir uyuşmazlıkta, davanın konusunun tenfiz değil tanıma olduğuna işaret etmiş; bu belirlemeden sonra ilk derece mahkemesinin verdiği tenfiz kararına ilişkin temyiz incelemesine geçmiştir. Özel Daire, MÖHUK md. 54/ç’de yer alan tanıma ve tenfiz şartına ilişkin görüşünü, “Buna göre, yabancı mahkemece, hüküm kendisine karşı tenfiz ve tanıma istenen kişinin yokluğunda verilmiş ise, bu kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun şekilde çağrılmış olması veya o mahkemede temsil edilmiş olması , bunun da kararda belirtilmiş bulunması zorunludur” şeklinde açıkladıktan sonra, ilk derece mahkemesi kararının bozulması gerektiğini şu şekilde gerekçelendirmiştir: “Tanınması istenen, tarafların boşanmalarına dair Hollanda Hertogenbosch Hukuk mahkemesinin 10.8.2007 tarihli kararında; davalı Ayşegül Sevinç’in adresi gösterilmemiş, ismi karşısında “Hollanda dahili ve harici ikametgahının bilinmediği” yazılmış, karar, davalının yokluğunda verilmiştir. Davalının, hükmü veren mahkemeye o yer kanunları uyarınca usulüne uygun bir şekilde çağrıldığı kararda belirtilmediği gibi, buna ilişkin bir belge de davacı tarafından sunulmamıştır.

Dosyaya sunulan belgelerden, boşanma davasının Hollanda’da 16.4.2007 tarihinde açıldığı, davalının ise 1.6.2006 tarihinde Türkiye’ye giriş yaptığı, bu tarihten beri Ankara’da ikamet ettiği, adresinin bilindiği anlaşılmaktadır. Kendisine karşı tanıma istenen davalının hükmü verene mahkemeye o yer kanunları uyarınca usulüne uygun şekilde çağrılmamış olması, tanımaya engeldir. Bu husus gözetilmeden, isteğin reddi yerine yazılı şekilde karar verilmesi doğru bulunmamıştır[10]”. Yargıtayın, söz konusu kararda savunma hakkına uygun karar verilmiş olması yönündeki tanıma ve tenfiz şartını kanuna uygun şekilde yorumlamadığı görüşündeyiz. MÖHUK md. 54/ç’nin lafzını dikkate alacak olursak, savunma hakkının kullanılmasına ilişkin usulî işlemlerin yerine getirildiğinin yabancı mahkeme kararında gösterilmesinin zorunlu olduğuna ilişkin Kanunda bir şart bulunmamaktadır. Ayrıca kararı veren ülkenin usul hukuku kurallarına göre taraflara yapılan tebligatların mahkeme kararında açıkça yer almaması da mümkündür. Bu durumda tanıma/tenfiz hâkimi, davalının usulüne uygun şekilde davadan haberdar edilip edilmediğini dosyada yer alan belgelerden inceleyebilir, ayrıca taraflardan bu konuda bilgi ve belge de isteyebilir[11]. Bununla birlikte, -kararın tamamı ve dosyanın içeriği tarafımızca bilinmese de- ilk derece mahkemesinin davanın kabulüne ilişkin verdiği kararın bozulması kanaatimizce yerinde olmuştur.

MÖHUK md. 54/ç’de düzenlenen tanıma ve tenfiz şartının kapsamına ilişkin önem arz eden bir diğer husus, savunma hakkının kullanılabilmesi için gereken usulî işlemlerin yerine getirilip getirilmediği Türk hukukuna göre değil, tanıma veya tenfiz talebine konu edilen yabancı mahkemenin bulunduğu yer hukukuna göre (lex fori) belirlenecektir[12]. Bu noktada öğretide bazı yazarlar, hâkimin hukuku ile Türk hukukunun savunma hakkına ilişkin usul kurallarının farklı olması hâlinde tanıma ve tenfiz talepleri hakkında nasıl bir karar verileceği konusunu değerlendirmişlerdir. Doğan, konuya ilişkin görüşünü “savunma hakkına riayet edilmesi meselesi, Türk hukukunun anladığı anlamda değil, hükmün verildiği yabancı ülkenin anlayışı nazara alınarak tespit edilecektir[13]” şeklinde ifade etmiş; buna karşılık Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe ise “savunma hakkını etkileyen bu usulî işlemlerin veya yabancı mahkemece uygulanan diğer usulî işlemlerin, usulüne uygun olarak yapılmış olsun ya da olmasın, Türk usul hukuku anlayışına göre savunma hakkını ihlal ettiği tenfiz hâkimince tespit edildiği takdirde Türk kamu düzenine aykırılık meydana gelebileceği[14]”ni belirterek konuyu MÖHUK’ta düzenlenen bir diğer tenfiz şartı olan kamu düzeniyle bağlantılı olarak ele almıştır. Buna karşılık Çelikel, Erdem savunma hakkına uygun şekilde karar verilip verilmediğiyle ilgili yapılacak değerlendirmeye ilişkin görüşünü, “yabancı mahkemenin hukukunda yer alan usul kurallarının Türk hukuku ile bağdaşmaması …revision yasağı sebebiyle, kamu düzenine aykırılık da teşkil etmeyecektir[15]” şeklinde ortaya koymuştur.

Yargıtay, yabancı mahkeme kararının verildiği ülke hukuku ile Türk hukukunun usul kurallarının farklı olmasının, savunma hakkı yönünden tanıma ve tenfiz taleplerinin reddedilmesinde tek başına belirleyici olamayacağını kabul etmiştir. Örneğin Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2675 sayılı mülga Kanun döneminde önüne gelen bir uyuşmazlıkta, davalının savunma haklarına uygun şekilde karar verilmiş olup olmadığının, o yer kanunlarına göre değerlendirilmesi gerektiğini, “… Mahkemece davalının bu savunması üzerinde durularak, 2675 sayılı yasanın 38/d maddesinin şartlarının incelenmesi bakımından Türkiye ve Avusturya Devleti arasındaki 23 Mayıs 1989 tarihli sözleşme, tebligat ve savunma hakkı ile ilgili Avusturya Hukukuna ait kanun maddeleri ibraz ve tercüme ettirilmek ve Avusturya Hukukuna göre ilgili bentte yer alan usulüne uygun davet, tebligat ve gıyap şartının ve savunma hakkının kısıtlanıp kısıtlanmadığının incelenmesi gerekçeli kararın tebliğ edilip edilmediğinin araştırılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken davalı savunması üzerinde durulmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış bu nedenle davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü gerekmiştir[16]” şeklinde ifade etmiştir.

Bir başka kararında Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, savunma hakkına ilişkin yabancı mahkemenin bulunduğu ülke hukuku ile Türk hukuku usul kurallarının farklı olmasıyla ilgili görüşünü, “Burada ilk olarak yabancı mahkemece davalının savunma hakkının ihlal edilip edilmediğinin incelenmesi gereklidir. Somut olayda yabancı mahkemece, dava dilekçesi ve ekleri davalıya 1965 tarihli Hukuki ve Ticari Konularda Adli ve Gayrı Adli Belgelerin Yabancı Memleketlerde Tebliğine Dair Lahey Sözleşmesi’ne uygun olarak tebliğ edilmiş, davalının davaya karşı savunma yapmak isteğini göstermemesi nedeniyle, Alman Usul Yasası’nın 331/3. ve 276. maddeleri uyarınca, davacının talebi üzerine, sözlü yargılama yapılmaksızın “gıyabi karar” verilmiştir. Buraya kadar olan gelişmelerin Türk kamu düzenine aykırı veya davalının savunma hakkını kısıtlar nitelikte olmadığı, benzer olaylarda Yargıtay Dairelerince verilen kararlarla da benimsenmiştir (Yargıtay 13. HD 01.10.1992 gün ve 5764 E.-7352 K., Yargıtay 11. HD 06.07.2010 gün ve 2008/12797 E.-2010/7992 K. ). Zira “kural olarak” her mahkeme kendi usul hükümlerini uygular ve yabancı mahkemenin uyguladığı usulün Türk usul hukukundan farklı olması, Türk kamu düzeninin müdahalesi için tek başına yeterli sebep oluşturmaz[17]” şeklinde ortaya koymuştur.

Öğretide ileri sürülen görüşler ve emsal niteliğinde olan Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere, savunma hakkının kullanılmasına ilişkin farklı devletlerin usul hukuku kurallarının Türk hukukuyla bağdaşmaması, tanıma ve tenfiz talebinin reddedilmesi için yeterli bir gerekçe değildir. Nitekim savunma hakkının kullanılması için gerekli olan usulî işlemlerin yerine getirilip getirilmediğinin belirlenmesinde MÖHUK’ta açıkça “o yer kanunları” işaret edildiğinden, kanun koyucunun da iradesinin böyle bir tanıma ve tenfiz engeli oluşturmak olmadığı anlaşılmaktadır. Ekşi’nin de belirttiği gibi, MÖHUK md. 54/ç açısından yabancı mahkeme, “kendi hukukunun öngördüğü ölçüde[18]” davalıya usulüne uygun olarak davadan haberdar olma, davaya katılma, davada temsil edilme imkânları sağladığı takdirde, artık Türk tanıma/tenfiz hâkimi, Türk hukukunda usul kurallarının farklı düzenlendiği gerekçesiyle tanıma ve tenfiz talebini reddetmemelidir.

Son olarak öğretide, yabancı mahkeme tarafından usulüne uygun şekilde davet edilmemesine rağmen, davadan kendi yöntemleriyle haberdar olan kişinin davaya katılması ve savunmalarını sunması; davadan usulüne uygun şekilde haberdar olan kişinin davaya katılmakla birlikte savunma yapmaması veya kendisini temsil ettirmemesi gibi hâllerde MÖHUK md. 54/ç anlamında savunma hakkı ihlali oluşmayacağı da ifade edilmiştir[19].

Berna Berfin KAYA

 

[1] Aysel Çelikel, B. Bahadır Erdem, Milletlerarası Özel Hukuk, 16. Bası, İstanbul, Beta Basım, 2020, s. 768.

[2] Çelikel, Erdem, s. 768.

[3] Çelikel, Erdem, s. 768; Pelin Güven, Tanıma – Tenfiz (Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi), Ankara, Yetkin Yayınları, 2013, s. 157; Ergin Nomer, Devletler Hususî Hukuku, Yenilenmiş 21. Bası, İstanbul, Beta Basım, 2015, s. 526; Cemal Şanlı, Emre Esen, İnci Ataman-Figanmeşe, Milletlerarası Özel Hukuk, 8. Bası, İstanbul, Beta Basım, 2020, s. 614.

[4] Nomer, s. 526. Pekcanıtez, 2675 sayılı mülga Kanun md. 38/d’de savunma hakkına riayet edildiğini gösteren hâllere ilişkin işlemlerin usul işlemleri olduğunu ifade etmiştir(bkz. Hakan Pekcanıtez, “Hukuki Dinlenilme Hakkı”, Prof. Dr. Seyfullah Edis’e Armağan, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını, İzmir, 2000, s. 765).

[5] Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, s. 614.

[6] Nuray Ekşi, Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi, 2. Baskı, İstanbul, Beta Basım, 2020, s. 329-330.

[7] Nomer, s. 527; Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, s. 616.

[8] Vahit Doğan, Milletlerarası Özel Hukuk, 6. Baskı, Ankara, Savaş Yayınevi, 2020, s. 137; Güven, s. 161; Nomer, s. 527.

[9] Yargıtay 11. HD’nin 06.05.2008 tarih ve 2006/12691 E. 2008/5976 K. sayılı kararı, Kazancı Hukuk Otomasyon (https://www.kazanci.com.tr) (E.T.: 26.07.2021).

[10] Yargıtay 2. HD’nin 08.04.2009 tarih ve 2009/532 E. 2009/6718 K. sayılı kararı, Kazancı Hukuk Otomasyon (https://www.kazanci.com.tr) (E.T.: 26.07.2021).

[11] Ekşi, s. 332. Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, yabancı mahkeme kararında usulüne uygun tebligat yapıldığının belirtilmiş olmasının, tek başına savunma hakkına riayet edildiğini ispata yaramadığını ifade etmektedir(bkz. Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, s. 617-618). Kanaatimizce bu yorum, kararda tebligat yapıldığına ilişkin bir açıklamanın yer almadığı durumlarda da yapılabilir. Bu doğrultuda tanıma/tenfiz hâkimi, usulî işlemlere uygun davranılıp davranılmadığı konusunda taraflardan bilgi ve belge talep edebilmelidir.

[12] Ekşi, s. 326-327; Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, s. 615-616; Nomer, s. 526.

[13] Doğan, s. 136-137.

[14] Şanlı, Esen, Ataman-Figanmeşe, s. 614.

[15] Çelikel, Erdem, s. 769.

[16] Yargıtay 11. HD’nin 11.03.1996 tarih ve 1995/8322 E. 1996/1655 K. sayılı kararı, Kazancı Hukuk Otomasyon (https://www.kazanci.com.tr) (E.T.: 26.07.2021).

[17] Yargıtay 11. HD’nin 06.04.2012 tarih ve 2012/3175 E. 2012/5547 K. sayılı kararı, Kazancı Hukuk Otomasyon (https://www.kazanci.com.tr) (E.T.: 26.07.2021).

[18] Ekşi, s. 330.

[19] Doğan, s. 137; Nomer, s. 526-527. Yargıtay 11. HD’nin 28.05.2012 tarih ve 2011/2822 E. 2012/9027 K. sayılı kararı, “Burada ilk olarak yabancı mahkemece davalının savunma hakkının ihlal edilip edilmediğinin incelenmesi gereklidir. Somut olayda yabancı mahkemece, dava dilekçesi ve ekleri davalıya 1965 tarihli Hukuki ve Ticari Konularda Adli ve Gayrı Adli Belgelerin Yabancı Memleketlerde Tebliğine Dair Lahey Sözleşmesi’ne uygun olarak tebliğ edilmiş, davalının davaya karşı savunma yapmak isteğini göstermemesi nedeniyle, Alman Usul Yasası’nın 331/3. ve 276. maddeleri uyarınca, davacının talebi üzerine, sözlü yargılama yapılmaksızın “gıyabi karar” verilmiştir. Buraya kadar olan gelişmelerin Türk kamu düzenine aykırı veya davalının savunma hakkını kısıtlar nitelikte olmadığı…”, Kazancı Hukuk Otomasyon (https://www.kazanci.com.tr) (E.T.: 26.07.2021).