Maddi Kişisel Varlıklara Saldırı Hâlinde Manevi Tazminat

Maddi Kişisel Varlıklara Saldırı Hâlinde Manevi Tazminat

I. Yaralama

1. Yaralanan kişinin zararı

Haksız fiil sonucu yaralanan kişi, bu olayın meydana geldiği sırada bedeninde bir acı ve elem duymuştur. Bununla birlikte, zarar gören yaralama sonucu bir dizi tıbbi müdahaleye tabi tutulmuş ve/veya vücudunun muhtelif bölgelerinde yaralama sonucu izler kalmış ya da kalacak olabilir. Buna benzer hâllerde zarar gören, yaralanması sebebiyle doğan manevi zararının tazmin edilmesini isteyebilir[1]. Nitekim 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md. 56, “bedensel bütünlüğün zedelenmesi durumunda … manevi tazminatın” ödenebileceği hükmünü amirdir.

2. Yaralananın yakınlarının zararı

Haksız fiile maruz kalan kişi, hukuk düzeni tarafından korunan bedensel bütünlüğünde meydana gelen zarar nedeniyle manevi tazminat davası açabilir. Bedensel bütünlüğü zedelenen kişinin, bizzat bu sebeple doğan manevi zararının tazminini talep etmesi hâlinde, ortaya çıkan bedensel zararın ağır olup olmaması önemli değildir[2].

Buna karşılık, saldırıya uğrayan kişinin yakınlarının manevi tazminat talepleri, ancak saldırının “ağır” bedensel zararlara vücut vermesi hâlinde mümkündür. TBK md. 56/2’de de bu durum “ağır bedensel zarar … halinde zarar görenin … yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir” ifadesiyle ele alınmıştır. Bu durumda hangi bedensel zararın ağır, hangisinin hafif olduğu konusunun irdelenmesi gerekir. Yasa koyucu “ağır bedensel zarar” koşulunu aramakla, yakınların manevi tazminat taleplerini sınırlamak ve bir anlamda zorlaştırmak istemiştir[3]. Aksi takdirde, hükmün amacından(ratio legis) sapılmış olur.

Öldürmeye teşebbüs, işkence, sakat kalmaya sebebiyet verilmesi, çehrede sabit iz bırakılması, cinsel taciz ve cinsel saldırı(veya teşebbüs) gibi hâllerde saldırının ağır olduğu ve yakınların manevi tazminat istemlerinin haklı olacağının kabulü gerekir[4].

Öte yandan TBK md. 56’nın açık hükmü karşısında, saldırıya uğrayan kişilerin yakınlarının manevi tazminat isteyebilmesi, sadece maddi kişisel varlıklara saldırı hâliyle sınırlıdır. Bir diğer ifadeyle, anılan Kanun hükmü uyarınca, maddi olmayan kişisel varlıklara saldırı hâlinde, yakınların manevi tazminat talep etmesi mümkün görülmemektedir.

II. Ölüm

1. Ölenin ölünceye kadarki manevi zararları

Ölenin, haksız fiil sonucu yaralanmasından ölüm anına kadar geçen dönemde yaşadığı manevi zararları bu kapsama girmektedir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu md. 25/4 uyarınca, ölen(miras bırakan) tarafından ileri sürülmüş olması şartıyla, ölenin, ölünceye kadarki tahsil edilememiş manevi zararının tazmini talebi, mirasçılarına ait olacaktır. Zira manevi tazminat, talep edilmesi hâlinde artık kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olma durumundan çıkacak ve bir alacak hakkına dönüşecek, bu vesileyle de mirasçılara intikali mümkün olacaktır.

2. Ölüm nedeniyle ölenin yakınlarının manevi zararları

Ölenin yakınları, ölüm nedeniyle kendi uğradıkları manevi zararın tazminini talep edebilirler. Bu doğrultuda, ölenin yakınlarının, bahsi geçen zararın tazmini için mirasçı olmaları zorunlu değildir. Ancak ölüm nedeniyle manevi zarara uğrayan yakınlar da, bu zararı kanıtlamakla yükümlüdürler[5].

Osman Can BAŞDEMİR

[1] Kılıçoğlu, Ahmet M., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. Bası, Ankara 2018, s. 567.

[2] Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Bası, Ankara 2017, s. 820-821; Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku, s. 568.

[3] Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku, s. 568; Ener, Oğuz Şükrü,Türk Hukukunda Manevi Tazminatın Niteliği ve Hesaplanması”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2014, s. 56.

[4] Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku, s. 569.

[5] Uygur, Turgut, Türk Borçlar Kanunu Şerhi C. 1, Ankara 2012, s. 445; Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku, s. 570-571.