İcra ve İflas Kanununun 38. Maddesinde Sayılan İlâm Niteliğinde Belgeler Hangileridir?

İcra ve İflas Kanununun 38. Maddesinde Sayılan İlâm Niteliğinde Belgeler Hangileridir?

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu md. 38’de “İlam mahiyetini haiz belgeler” başlığı ile düzenlenen hükümde yer alan ilâm niteliğinde belgeler şunlardır:

  • Mahkeme huzurunda yapılan sulhler,
  • Mahkeme huzurunda yapılan kabuller,
  • Para borcu ikrarını içeren düzenleme şeklinde hazırlanan noter senetleri,
  • İstinaf kefaletnameleri,
  • Temyiz kefaletnameleri ve
  • İcra dairelerindeki kefaletnameler.

İİK md. 38 yukarıda yer alan belgeleri işaret ederek “ilâmların icrası hakkındaki hükümlere tabidir” ifadesini kullanmak suretiyle ilâm kuvvetinde olduğunu vurgulamıştır.

1. Mahkeme Huzurunda Yapılan Sulhler:

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu döneminde ayrı bir kurum olarak düzenlenmeyen sulh müessesesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu md. 313 uyarınca “sulh, görülmekte olan bir davada, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşmedir” şeklinde tanımlanmıştır. Taraflar dava konusu üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri hallerde davaları sulh yolu ile sona erdirebilirler. O halde, bir diğer ifadeyle, kamu düzenini ilgilendiren konularda sulh yoluna gidilmesi mümkün değildir. Ayrıca sulhün konusu hukuka ve ahlaka aykırı olmamalıdır[1].

İİK md. 38 uyarınca mahkeme huzurunda yapılan sulhler ilâm niteliğindedir. Ancak taraflar arasında yapılan şarta bağlı sulhlerin ilâm niteliğini taşımayacağını ve ilâmlı takibin konusu yapılamayacağını belirtmek gerekir[2]. Taraflar mahkemeden yapmış oldukları sulhe istinaden karar vermemesini talep etmişler ve mahkeme de karar verilmesine yer olmadığına karar vermişse, bu karar da ilâmlı icraya konulamaz[3].

Mahkeme dışında yapılan sulhlerin mahkemeye verilmesi ve bu sözleşmenin tutanağa geçirilip taraflarca imza edilmesi halinde de bunun mahkeme huzurunda yapılmış sayılacağının kabulü gerekir[4]. Ayrıca naip veya istinabe hâkimi önünde, keşif sırasında, hakemler önünde ve icra mahkemelerinde yapılan sulhler de mahkeme huzurunda yapılan sulhler gibi hüküm ve sonuç doğururlar[5]. İcra daireleri önünde yapılan sulhlerin mahkeme huzurunda yapılan sulhler gibi değerlendirilip değerlendirilemeyeceği konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Hakim görüş[6] her ne kadar bu sulhleri mahkeme huzurunda yapılmış kabul etse de, Yargıtay[7] aksi görüştedir.

Mahkeme huzurunda yapılan sulhlerin ilâmlı icranın konusu olabilmesi için sulh olunduğunu gösteren duruşma tutanağının taraflar, hâkim ve zabıt katibince imza edilmesi ile sulh hususunun bu tutanakta açıkça belirtilmesi gerekir[8]. Ayrıca sulhün icra edilebilmesi için kararın bir tespit hükmü değil, eda hükmü içermesi gerekir[9].

2. Mahkeme Huzurunda Yapılan Kabuller:

HMK md. 308 uyarınca, kabul “davacının talep sonucuna, davalının kısmen veya tamamen muvafakat etmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Tıpkı sulhte olduğu gibi, davalı ancak dava konusu üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği hallerde talep sonucuna muvafakat edebilir. O halde, bir diğer ifadeyle, kamu düzenini ilgilendiren konularda kabul yoluna gidilmesi mümkün değildir.

Kabul, tek taraflı bir irade beyanı olup davacının bu beyana rıza göstermesine veya mahkeme tarafından kabul edilmesine gerek kalmaksızın hüküm ve sonuçlarını doğurur[10] [11] [12]. Bu şekilde davalı, kabul beyanı ile birlikte davacının dilekçesinde bildirmiş olduğu talep sonucuna muvafakat etmiş olur.

Kabul beyanı davalı tarafından açıkça belirtilmiş olmalıdır. Kabulün herhangi bir şarta bağlanması mümkün olmayıp kayıtsız şartsız olması gerekir.  Ayrıca naip ve istinabe hâkimi önünde, keşif sırasında ve hakemler önünde yapılan kabuller mahkeme huzurunda yapılan kabuller gibi hüküm ve sonuç doğururlar[13].

Kabul ile dava kendiliğinden son bulmamakta ve mahkemenin kabul nedeniyle davanın son bulduğunu tespit ederek davanın kabulüne karar vermesi gerekir. Bu kabule ilişkin mahkeme kararının ilâmlı icra takibine konu olabilmesi için ise davalının bir edaya mahkûm edilmesi gerekmektedir[14]. Kısmi kabulün söz konusu olduğu hallerde talep sonucu davalı tarafından kısmen kabul edildiğinden bu kısım için uyuşmazlık son bulmuş olsa da, kabul edilmeyen kısım için dava devam eder. O halde yalnız kabul edilen kısım için ilâmlı icra yoluna gidilebilir.

HMK md. 307 uyarınca, feragat ise “davacının, talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Mahkeme huzurunda yapılan feragatlerin de kabuller gibi ilâm niteliğinde olup olmadığı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Kuru[15] mahkeme önünde yapılan feragatlerin kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurduğu gerekçesiyle ilâm niteliğinde sayılacağı, Tanrıver[16] ise İİK md. 38’in bilinçli olarak feragati dışarıda bıraktığı gerekçesiyle ilâm niteliğinde sayılmayacağı görüşündedir. Kanımızca da İİK md. 38’in tahdidi niteliği ve feragatlerin sulh veya kabul gibi icrai nitelikte bir alacağı içermedikleri göz önünde tutulduğunda, feragatlerin ilâm niteliğinde olmadığı söylenebilir.

3. Para Borcu İkrarını İçeren Düzenleme Şeklinde Hazırlanan Noter Senetleri:

Noter senetlerinin ilâm niteliğinde sayılabilmesi için şu şartları bir arada bulundurması gerekir:

  • Noter senedi bulunmalıdır.
  • Noter senedi düzenleme şeklinde hazırlanmış olmalıdır.
  • Noter senedinin konusu para borcuna ilişkin olmalıdır.
  • Noter senedi tek taraflı kayıtsız şartsız borç ikrarını içermelidir.

Yukarıda bahsedilen sulh veya kabul para borcuna ilişkin olabileceği gibi, paradan başka bir konuya ilişkin de olabilir[17]. Ancak İİK md. 38 uyarınca düzenleme şeklindeki noter senetleri sadece para borcuna ilişkin olmaları halinde ilâm niteliğinde sayılabilecektir[18]. Ayrıca bu senetlerin tek taraflı bir borç ikrarını içermesi gerekmektedir. O halde iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme noter tarafından düzenleme biçiminde hazırlanmış olsa dahi, ilâm niteliğinde sayılamayacaktır[19] [20]

İİK md. 38’in lafzından da açıkça görüleceği üzere burada bahsi geçen noter senetleri “re’sen tanzim edilen” senetler olup, imzası noterlikçe onaylanan senetler, kayıtsız şartsız bir para borcunu içerseler dahi, ilâm niteliğinde sayılamayacaklardır[21]. Kanun koyucunun düzenleme biçiminde hazırlanan bu noter senetlerini ilâm niteliğinde saymasının nedeni ise hak sahiplerinin haklarının çekişmeden çok uzak, açık ve kesin bir biçimde açıklamış olmasından kaynaklanmaktadır.

Yabancı ülkelerde hazırlanan noter senetleri söz konusu olduğunda konunun ikiye ayrılarak ele alınması gerekir. Yabancı ülkelerde düzenlenen noter senetleri orada bulunan Türk konsoloslar tarafından düzenlendi ise bu senetlerin ilâm niteliğinde sayılabilmesi de yukarıdaki şartlara tabi olacaktır. Ancak yabancı ülkede o devletin noteri tarafından düzenlenen noter senedinin ilâm niteliğinde sayılabilmesi için yukarıda yer alan şartlara ek olarak o devletin yetkili makamı veya ilgili Türk konsolosluk makamı tarafından onaylanmış olması gerekecektir[22].

İİK md. 149 uyarınca kayıtsız şartsız para borcunu ikrarını içeren ipotek akit tablosu da, ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip bakımından ilâm niteliğinde sayılmıştır.

4. İstinaf Kefaletnameleri:

İstinaf kefaletnameleri, bölge adliye mahkemelerinde icranın geri bırakılmasını sağlamak amacıyla teminat olarak gösterilmesi gereken kefaletnamelerdir[23].

Kefil, noterden onaylı bir taahhüt senedi veya icra müdürü önünde tutanağa geçirilen bir irade açıklaması ile imzası altında verdiği kefalet ile, Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf başvurusunun reddine karar vermesi halinde taahhüt ettiği meblağı mahkeme kararı ile mahkûm olmuş gibi ödeme zorunluluğu altına girer. Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmesi halinde ise kefil taahhüdünden kurtulur.

İstinaf kefaletnameleri icra edilebilirlik açısından ilâm gibi icra edilir. Çünkü İİK md. 38 uyarınca istinaf kefaletnameleri ilâm niteliğinde belgelerden sayılmıştır. Bu nedenle de istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi ile kefaletname ilâmlı icraya konulabilir.

5. Temyiz Kefaletnameleri:

Temyiz kefaletnameleri, Yargıtayda icranın geri bırakılmasını sağlamak amacıyla teminat olarak gösterilmesi gereken kefaletnamelerdir[24].

Kefil, noterden onaylı bir taahhüt senedi veya icra müdürü önünde tutanağa geçirilen bir irade açıklaması ile imzası altında verdiği kefalet ile, hükmün Yargıtay tarafından onanması halinde taahhüt ettiği meblağı mahkeme kararı ile mahkûm olmuş gibi ödeme zorunluluğu altına girer. Hükmün Yargıtay tarafından bozulması halinde ise kefil taahhüdünden kurtulur[25].

Temyiz kefaletnameleri icra edilebilirlik açısından ilâm gibi icra edilir. Çünkü İİK md. 38 uyarınca temyiz kefaletnameleri ilâm niteliğinde belgelerden sayılmıştır. Bu nedenle de hükmün onanması ile kefaletname ilâmlı icraya konulabilir[26].

6. İcra Dairelerindeki Kefaletnameler:

İcra kefaletnameleri, üçüncü kişinin(kefilin) bir icra takibi konusu olan borcu icra dairesi nezdinde kısmen ya da tamamen ödemeyi taahhüt etmesi ile oluşturulan kefaletnamelerdir[27]. Bu kefaletnameler İİK md. 38 gereği müteselsil kefalet hükmündedir. Kaynağını Borçlar Hukukundan alan kefalet sözleşmeleri 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir[28]. TBK’de yer alan kefalet sözleşmelerine ilişkin emredici kuralların ve şekil kurallarının icra kefaletnamelerine de uygulanacağına şüphe yoktur.

İcra kefaletnamelerinde TBK md. 583 ve 584’te yazılı şekil şartının sağlanıp geçerli olabilmesi için şu şartların bir arada bulunması gerekir:

  • Kefalet beyanı icra müdürü tarafından tutanağa bağlanmalıdır.
  • Kefil olunan miktar kefilin eliyle tutanağa yazılmış olmalıdır.
  • Kefaletnamenin yapıldığı tarih kefilin eliyle tutanağa yazılmış olmalıdır.
  • Müteselsil kefil olunduğu kefilin eliyle tutanağa yazılmış olmalıdır.
  • Kefalet herhangi bir şarta bağlanmamış olmalıdır.
  • Kefalet beyanı yetkili icra dairesi görevlisince imza edilmiş olmalıdır.
  • Kefil evli ise eşinin yazılı rızasının bulunması gereklidir.

İcra kefaletleri İİK md. 38 uyarıca ilâm niteliğinde belge sayılmaktadır. Alacaklı, kefil hakkında ayrı ilâmlı takip yapabileceği gibi, ayrı bir ilâmlı takip başlatmadan var olan takibe istinaden kefile icra emri göndererek doğrudan ona başvurabilir[29].

Osman Can BAŞDEMİR

[1] Tanrıver Süha, İlâmlı İcra Takibinin Dayanakları ve İcranın İadesi, Ankara 1996, s. 85.

[2] Kuru Baki, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2. Baskı, Ankara 2013, s. 895.

[3] Kuru, El Kitabı, s. 895.

[4] Kuru Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü C. 4, 6. Baskı, İstanbul 2001, s. 3798.

[5] Tanrıver Süha, “Mahkeme Huzurunda Yapılan Sulhler”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dergisi C. 49 Sa. 1, 1994, s. 339, 340, 341.

[6] Kuru Baki, İcra İflâs Hukuku C. 3, 3. Baskı, Ankara 1993, s. 2142; Uyar Talih, İcra ve İflâs Kanunu Şerhi El Kitabı, C. 1, Ankara 2010, s. 510.

[7] Yargıtay 12. HD’nin 08.10.1979 tarih ve 1979/7450 E. 1979/7700 K. sayılı kararı.

[8] Tanrıver, Sulh, s. 344.

[9] Tanrıver, Sulh, s. 345.

[10] Kuru, Usul C. 4, s. 3676.

[11] Yılmaz Ejder, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2012, s. 1329, 1330, 1331.

[12] Tanrıver, İlamlı İcra, s. 34.

[13] Tanrıver Süha, “Mahkeme Huzurunda Yapılan Kabuller”, Ankara Barosu Dergisi, 1969/1, s. 34.

[14] Tanrıver, İlamlı İcra, s. 35.

[15] Kuru, El Kitabı, s. 895.

[16] Tanrıver, İlamlı İcra s. 35.

[17] Postacıoğlu İlhan E. / Altay Sümer, İcra Hukuku Esasları, 5. Bası, İstanbul 2010, s. 797.

[18] Kuru, El Kitabı, s. 896.

[19] Kuru, El Kitabı, s. 896.

[20] Tanrıver, İlamlı İcra, s. 37.

[21] Kuru, El Kitabı, s. 896.

[22] Kuru, El Kitabı, s. 896.

[23] Fırat Erhan, Özel Kanunlarda Düzenlenen İlâm Niteliğinde Belgeler, Erzincan 2015, s. 23.

[24] Tanrıver, İlamlı İcra, s. 38.

[25] Tanrıver, İlamlı İcra, s. 38.

[26] Tanrıver, İlamlı İcra, s. 38.

[27] Tanrıver, İlamlı İcra, s. 38.

[28] Fırat, s. 25.

[29] Fırat, s. 25.