Dava Açma Sürelerine İlişkin Hükümlerin Önemli Ölçüde Dar Yorumlanması Hak İhlalidir!

Dava Açma Sürelerine İlişkin Hükümlerin Önemli Ölçüde Dar Yorumlanması Hak İhlalidir!

22 Temmuz 2020 tarih ve 31193 sayılı Resmî Gazete’de Anayasa Mahkemesinin 18 Haziran 2020 tarih ve 2017/39987 başvuru numaralı Ambarlık Elektrik Üretim Dağ. Paz. A.Ş. başvurusuna ilişkin kararı yayımlanmıştır.

Karara konu olayda, başvurucu şirket ile Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü arasında Rize’de yapılması planlanan Ambarlık I, II Regülatörü ve HES Su Kullanım Hakkı Anlaşması imzalanmıştır. Başvurucu şirket, İdarenin işlem ve kararları doğrultusunda başlatılan ancak idari yargı kararlarınca durdurulan inşaat ve yatırım sürecinde projenin yüzde ellisinin tamamlanabildiği, başlangıçta belirlenen projenin temel karakteristik değerleri ile projenin devam edilebildiği aşamadaki değerleri arasında şirket aleyhine öngörülemez farklılıkların oluştuğu, projenin inşaat işlerini gerçekleştirmek için yeniden başka bir şirketle sözleşme imzalamak ve finansal kaynak temini için kredi kullanmak zorunda kaldığı, uzun dava süreci sonunda projeye yeniden devam edebilmesi için öngörülemeyen masraflarının olduğu gerekçeleriyle zararlarının tazmini talebiyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığına başvurmuştur. Başvurunun İdare tarafından reddedilmesi üzerine başvurucu şirket tam yargı davası açmıştır. İlk derece mahkemesi, tam yargı davasının süre aşımı sebebiyle reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, dava konusunun Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) kararlarına ilişkin işlemlerin mahkeme kararlarıyla iptal edilmesi sebebiyle uğranılan zararların tazmini olduğu belirtilmiştir. İdari işlemlerden kaynaklı tazminat davalarında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 12. maddesinin uygulanması gerektiğine değinen ilk derece mahkemesi, somut olayda “ÇED gerekli değildir” şeklindeki kararın iptali talebiyle üçüncü kişilerce açılan ve temyiz incelemesi sonucunda kesinleşen kararın başvurucuya 17 Şubat 2012 tarihinde; “ÇED olumlu” şeklindeki kararın iptali talebiyle yine üçüncü kişiler tarafından açılan ikinci davaya ilişkin kesin kararın ise 24 Ağustos 2015 tarihinde tebliğ edildiğini tespit etmiştir. Kararda, İYUK md. 12 gereği iptal kararlarının başvurucu şirkete tebliğ edildiği 17 Şubat 2012 veya 24 Ağustos 2015 tarihinden itibaren altmış gün içinde dava açılmadığı ve İYUK md. 11 kapsamında İdareye başvurulmadığı ifade edilmiştir. Başvurucu şirketin ilk derece mahkemesi kararına karşı yapmış olduğu istinaf başvurusu ise Samsun Bölge İdare Mahkemesi tarafından reddedilmiştir.

Başvurucu şirket, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunarak aynı projeye ilişkin defalarca ÇED kararı alındığını, art arda iptal davaları açıldığını, üçüncü iptal davasının reddi üzerine projeye devam etmek için yeniden imzalamak zorunda kaldığı anlaşmalar ve yapılan masraflar sebebiyle meydana gelen zararların tazmini talebiyle tam yargı davası açtığını belirtmiş; tazminat davası açılabilmesinin koşulu olan zararın, üçüncü açılan iptal davasının reddedilmesi sonucunda ortaya çıktığı gerekçesiyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Anayasa Mahkemesi, başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiğine karar vermiştir.

Yüksek Mahkeme, kararında, dava açma süresinin belirlenmesi noktasında bir görevi olmadığını; ancak bu sürenin belirlenmesinde derece mahkemesinin yorumunun mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında değerlendirmek gerektiğini ifade etmiştir. Bu kapsamda Yüksek Mahkeme, başvurucu şirketin açtığı davanın, kendisini etkileyen idari işlemlerin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla değil, bu işlemlerin başkalarının açtığı davalar sonucu iptal edilmesi sebebiyle ortaya çıkan mali külfetin karşılanmasıyla ilgili olduğunu vurgulamıştır. Bununla birlikte bireysel başvuruya ilişkin kararda, başvurucu şirketin üçüncü iptal davasının reddedilmesi sonucunda yeniden projeyi uygulamak istediğinde projenin ilk hâlinin maliyet bakımından uygulanamaz olduğunu fark ettiğini, zararını da bu aşamadan itibaren öğrendiğini iddia ettiği tespit edilmiştir. Ayrıca kararda, derece mahkemesi tarafından dava açma süresinin, açılan birinci ve ikinci iptal davalarında verilen iptal kararlarının başvurucu şirkete tebliğinden itibaren başlatılması gerektiğinin belirtildiği, fakat davaya konu zarar olgusunun sebebi olarak başvurucu şirket tarafından ileri sürülen iddianın hukuken savunulabilir bir zemininin bulunup bulunmadığının tartışılmadığı ve bu tartışmanın sonucuna bağlı olarak dava açma süresinin hangi tarihten itibaren işlemesi gerektiği yönünde bir değerlendirme yapılmaksızın davanın reddedildiği belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi, idare mahkemesinin somut olaydaki uyuşmazlığı idari işlemden doğan bir zarar gibi değerlendirmesinin, başvurucunun dava açmasını imkânsız kıldığını veya zorlaştırdığını ortaya koymuştur.

Sonuç olarak başvurucu şirketin davaya konu tazminat talebinin gerekçeleri karşısında ilk derece mahkemesinin, dava açma süresinin başlangıcının tespitinde İYUK’un dava açma sürelerine ilişkin hükümlerini başvurucunun mahkemeye erişim hakkını engelleyecek şekilde önemli ölçüde dar yorumladığına kanaat getiren Yüksek Mahkeme, Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ve kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Rize İdare Mahkemesine gönderilmesine oy birliğiyle karar vermiştir.

Yüksek Mahkeme kararının tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.