29 Ocak 2020 tarih ve 31023 sayılı Resmî Gazete’de Anayasa Mahkemesinin 31 Ekim 2019 tarih ve 2016/14597 başvuru numaralı Mustafa Özterzi başvurusuna ilişkin kararı yayımlanmıştır.
Karara konu olayda, başvurucu, görevli ve yetkili olmayan merciler tarafından hukuka aykırı olarak “ağır cezalık suçüstü hâli” olmadan arama kararı verildiğini, evinde ve iş yerinde haksız şekilde arama yapıldığını, bu nedenle özel hayatın gizliliği ve aile hayatına saygı haklarının ihlal edildiğini; yapılan haksız aramalar sonucu eşyasının bir kısmına el konulduğunu, bu nedenle de mülkiyet hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür. Ayrıca başvurucu, makul şüphe olmadan ve koşulları bulunmadan hakkında yakalama kararı verilerek gözaltına alındığını ve uzun süre gözaltında tutulduğunu, bu kararların ise gerekçeden yoksun olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Öte yandan tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarını veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız, tarafsız ve etkili bir başvuru mercii olmadığını dile getiren başvurucu, tutuklamaya karşı etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ve son olarak suç şüphesi ile bunu haklı kılan deliller olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, somut olayda delilleri karartma ve kaçma şüphesinin olmadığını, ancak görevsiz ve yetkisiz mercilerce tutuklandığını, bu nedenlerle de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Adalet Bakanlığı, haksız arama ve el koyma kararına karşı başvurucunun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 141. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendinde öngörülen kanun yolunu tüketmeden bireysel başvuru yaptığını ifade etmiştir. Hukuka aykırı olarak tutuklama kararı verildiği iddiaları hakkında ise Bakanlık, terör suçlarının soruşturulmasının kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bıraktığını, tutuklamaya ilişkin olanlar da dâhil kanun hükümlerinin yorumu ile bunların somut olaya uygulanmasının derece mahkemelerinin takdir yetkisinde olduğunu öne sürmüş ve bireysel başvuru incelemesinde bu hususların dikkate alınmasını talep etmiştir.
Anayasa Mahkemesi, haksız arama ve el koyma nedeniyle özel hayatın gizliliği ve aile hayatına saygı hakkı ile mülkiyet hakkının ihlali; gözaltı süresinin aşılması ve hukuka aykırı olarak yakalama ile gözaltına alınma, ayrıca tutuklamaya karşı itiraz hakkını etkin olarak kullanamama nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali yönündeki iddiaların kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
Yüksek Mahkeme, tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin ise, başvurucu hakkında uygulanan tedbirin kanuni dayanağının bulunduğunu ancak -başta tutuklama kararı olmak üzere soruşturma belgelerinde yer alan tespit ve değerlendirmeler kapsamında- somut olayda suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığını belirtmiştir. Bu doğrultuda kararda, başvurucunun yargılandığı davada suçlamaya esas alınan olgular hakkında -Yargıtay tarafından belirlenen ölçütler esas alınmak suretiyle- ilk derece mahkemesince yapılan değerlendirmede, bahsi geçen olguların başvurucunun örgüt hiyerarşisi içinde yer aldığı hususunda yeterli delil teşkil etmediği sonucuna varıldığına değinilmiştir. Öte yandan somut olayda tutuklama tedbirinin olağanüstü hâl döneminde uygulanması nedeniyle temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulması ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasanın 15. maddesini de incelemeye alan Yüksek Mahkeme, anılan düzenlemenin somut olayda başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yapılan müdahaleyi meşru kılmadığına karar vermiştir.
Sonuç olarak suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbiri uygulandığına kanaat getiren Yüksek Mahkeme, başvurucunun Anayasanın 19. maddesinin 3. fıkrası kapsamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ve başvurucuya net 27.500 TL manevi tazminat ödenmesine oy çokluğuyla karar vermiştir.
Yüksek Mahkeme kararının tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.