Malik Olmayan Eşin Aile Konutunun Haczedilemeyeceğine İlişkin Şikâyetinin Reddedilmesi Hak İhlalidir!

Malik Olmayan Eşin Aile Konutunun Haczedilemeyeceğine İlişkin Şikâyetinin Reddedilmesi Hak İhlalidir!

08 Nisan 2020 tarih ve 31093 sayılı Resmî Gazete’de Anayasa Mahkemesinin 12 Aralık 2019 tarih ve 2016/10454 başvuru numaralı Emine Göksel başvurusuna ilişkin genel kurul kararı yayımlanmıştır.

Karara konu olayda, ödenmediği iddia edilen iki çek nedeniyle başvurucunun eşi aleyhine 2008 yılında icra takibi başlatılmış ve takibin devamında başvurucunun eşi adına kayıtlı taşınmazın üzerine 2012 yılında haciz konulmuştur. Başvurucu, aynı taşınmazla ilgili tapu siciline aile konutu şerhi konulması talebiyle 2013 yılında dava açmış ve İzmir 10. Aile Mahkemesi aynı yıl içinde davanın kabulüne karar vermiştir. 2014 yılında kesinleşen bu karar doğrultusunda başvurucu, taşınmaza haciz konulması işlemine karşı İzmir 11. İcra Hukuk Mahkemesinde -meskeniyet iddiasına dayanarak- şikâyet yoluna başvurmuş ve haczin kaldırılmasını talep etmiştir. Şikâyet dilekçesinde taşınmaz üzerinde aile konutu şerhi olduğunu vurgulayan başvurucu, taşınmazın ekonomik ve sosyal durumuna uygun mesken vasfında olduğundan haczedilemeyeceğini; aile konutu olan taşınmazın satılmasının ailesinin parçalanmasına yol açacağını; Anayasanın aileyi koruyan hükümleri ile ilgili mevzuat gözetildiğinde şikâyetinin kabul edilmesi gerektiğini belirtmiştir. İlk derece mahkemesi, mahallinde keşif yapılması ve bilirkişi raporu alınmasına karar vermiş; yapılan keşif sonrası hazırlanan raporda taşınmazın hâline münasip aile konutu vasfında bir ev olduğu tespit edilmiştir. Yapılan yargılama sonucunda, aktif dava ehliyetsizliği nedeniyle şikâyetin reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 194. maddesi ile 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 82. maddesinin 1. fıkrasının 12. bendine dayanılarak malik olan eşin borcundan dolayı aile konutunun icra yoluyla satışının yapılabileceği; taşınmaz üzerine lehine aile konutu şerhi bulunsa bile icra takibinde taraf olmayan başvurucunun haczedilemezlik şikâyetinde bulunma imkânı olmadığı ifade edilmiştir. Karar Yargıtay tarafından onanmış ve başvurucunun karar düzeltme talebi de reddedilmiştir.

Başvurucu, bireysel başvurusunda, ilgili mevzuatta borçlunun hâline münasip evinin haczedilmeyeceğinin düzenlendiğini, hükümde yer alan hâline münasip kavramının borçlunun aile ilişkilerini ve ailenin devamlılığını da kapsadığını, meskeniyet iddiası olan davalarda borçlunun ekonomik ve sosyal durumunun aile fertlerini de katarak araştırılmasının bu durumun kanıtı olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca mesken üzerine konulan hacizden ve icra marifetiyle aile konutunun satılmasından aile fertlerinin etkilenmeyeceğini söylemenin mümkün olmadığını ve devletin aileyi koruma yönünde pozitif yükümlülüğü bulunduğunu belirten başvurucu, aile fertlerinin de aile konutuyla ilgili işlemlere karşı dava açabilme hakkının olduğunu vurgulayarak adil yargılanma hakkı ile aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların aile hayatına saygı hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine karar vermiştir.

Yüksek Mahkeme, kararında, borçlunun hâline münasip evinin haczedilemeyeceği kuralıyla borçlunun kullanımında olan evin haczedilmesinin barınma hakkı üzerindeki etkisi ile alacaklının mülkiyet hakkı arasında bir dengelenme yapıldığı, bu şekilde borçlunun sosyal ve ekonomik durumuna uygun olduğu tespit edilen mesken ile ilgili bir koruma sağlanarak barınma hakkına üstünlük tanındığını ifade etmiştir. Ancak hacze konu meskenin aynı zamanda aile konutu niteliğinde olması hâlinde borçlu ile alacaklının farklı menfaatlerinin dengelenmesinde Anayasada öngörülen aile hayatına saygı hakkına yönelik güvencelerin de devreye girdiğini vurgulayan Mahkeme, bu durumda hacze konu olan evin borçlunun hâline münasip olup olmadığı değerlendirilirken bunun aynı zamanda bir aile konutu olduğu hususunun da göz önünde bulundurulması gerektiğini; haczedilen evin aile konutu olduğu hâllerde hâline münasip ev kavramının sadece borçlunun değil, borçlunun ve ailesinin sosyal ve ekonomik durumuna uygun olan konut şeklinde anlaşılacağını belirtmiştir.

Anayasa Mahkemesi, aile konutundan kaynaklanan anayasal güvencelerin ihlalinin tespiti, durdurulması ve giderilmesi amacıyla oluşturulacak mekanizmalara başvuru imkânının sadece konuta malik olan eş tarafından değil, bazı durumlarda malik olmayan eş tarafından da kullanılabilmesi gerektiğini, bu hakkın kullanılmasının engellenmesi durumunda devletin pozitif yükümlülüklerinin ihlal edilebileceğine dikkat çekmiş; somut olayda ilk derece mahkemesinin ret kararında haczedilemezlik şikâyetini ileri sürebilme ehliyetini icra takibine taraf olanlarla sınırlayan yorumu nedeniyle başvurucunun, aile konutuna ilişkin -Anayasanın 20 ve 41. maddelerinde yer alan güvencelerin gözetilmediği- iddialarını öne sürme ve bunlara saygı gösterilip gösterilmediğini tartıştırma imkânının ortadan kaldırıldığı sonucuna ulaşmıştır.

Sonuç olarak ilk derece mahkemesinin dava ehliyetine ilişkin daraltıcı yorumunun Anayasadaki güvencelere uygun olmadığına kanaat getiren Yüksek Mahkeme, Anayasanın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ve kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 11. İcra Hukuk Mahkemesine gönderilmesine oy çokluğuyla karar vermiştir.

Yüksek Mahkeme kararının tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.