Kişinin Vücuduna Gaz Fişeği İsabet Etmesi Nedeniyle Yaralanması Eziyet Yasağının İhlalidir!

Kişinin Vücuduna Gaz Fişeği İsabet Etmesi Nedeniyle Yaralanması Eziyet Yasağının İhlalidir!

13 Mart 2020 tarih ve 31067 sayılı Resmî Gazete’de Anayasa Mahkemesinin 13 Şubat 2020 tarih ve 2016/9422 başvuru numaralı Cihan Mutlu başvurusuna ilişkin kararı yayımlanmıştır.

Karara konu olayda, gazeteci olan başvurucu, 31 Mayıs 2013 tarihinde Gezi Parkı eylemleri kapsamında Taksim’de bulunduğu sırada polis müdahalesine maruz kaldığını; kolluk görevlilerinin kendisine hakaret ettiğini, ardından kendisini yere yatırarak tekmelediklerini; sonrasında atılan gaz fişeği kapsülüyle başından yaralandığını ve hastaneye kaldırıldığını ifade etmiştir. Adli Tıp Kurumu İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğünden alınan sağlık raporuna göre, çökme kırığı şeklinde meydana gelen yaralanma nedeniyle hayati fonksiyonları ağır derecede etkilenen başvurucu, gösterilerde görev alan ve kendisini yaralayan polis memurları, polis memurlarına talimat veren amirler, Vali, İçişleri Bakanı ve Başbakan hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına ihbarda bulunmuştur. Başvurucunun kolluk amirleri, Vali, İçişleri Bakanı ve Başbakan hakkındaki ihbarı nedeniyle açılan soruşturma, polis memurları hakkındaki soruşturmadan ayrı olarak yürütülmüş olup; bahsi geçen soruşturma tamamlandıktan sonra başvurucu, bu soruşturma sürecine ilişkin şikâyetleri hakkında Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuş, ancak Mahkemece başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.

Görevli polis memurları hakkında yapılan soruşturmada Savcılık, hakaret ve darp iddiaları ile gaz fişeğiyle yaralanma iddialarını iki ayrı soruşturma dosyası üzerinden yürütmüştür. Başvurucunun gaz fişeği isabet etmesi nedeniyle yaralandığı iddiasına ilişkin Savcılıkça, şüpheli iki polis memuru hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına; olayla ilgili görüntü kaydı, tanık beyanı ve şüpheli tespitine yeterli delil ve emareye ulaşılamadığı gerekçesiyle de soruşturmanın daimî aramaya alınmasına karar verilmiştir. Söz konusu karara karşı başvurucunun yaptığı itiraz sulh ceza hâkimliği tarafından reddedilmiş ve başvurucu bireysel başvuru yoluna gitmiştir. Başvurucunun konuya ilişkin bireysel başvuruda bulunmasından yaklaşık iki yıl sonra, Savcılık, ifadelerine başvurduğu şüpheli yedi polis memuru hakkında da başvurucuyu yaraladıklarına dair yeterli delil elde edilemediği gerekçesiyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir.

Başvurucu, kolluk görevlilerinin toplumsal olaylara müdahaleleri sırasında kendisini hedef alarak gaz fişeği atmaları sonucu yaralandığını ve kafasında çökme kırığı oluştuğunu; bu yaralanma nedeniyle hayati fonksiyonlarının ağır derecede etkilendiğinin Adli Tıp Kurumu raporuyla tespit edildiğini; buna karşılık olaya ilişkin soruşturmanın etkili biçimde yürütülmediğini iddia etmiştir. Ayrıca başvurucu, yaralandığı saatte ve bölgede gaz fişeği kullanan polislerin görüntülerinin MOBESE ve kamera kayıtlarında olmasına rağmen kask numaralarından kimliklerinin tespit edilmediğini; olay günü savunma tüfeği kullanan görevlilerin isimleri Emniyet Müdürlüğünden ve Polis Teftiş Kurulundan temin edilmesine karşın sadece birkaç kişi hakkında soruşturma yapıldığını belirterek kötü muamele yasağı ile adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini öne sürmüş ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

Adalet Bakanlığı, başvuruya ilişkin görüşünde, olaydan uzun bir süre sonra ihbarda bulunan başvurucunun delillerin kaybolmasına neden olduğunu ve soruşturma makamlarının tüm usul işlemlerini yerine getirdiğini ifade etmiştir.

Anayasa Mahkemesi, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların Anayasanın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine karar vermiştir.

Kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlaline ilişkin Yüksek Mahkeme, kararında, işkence ile eziyet kavramlarını ele alarak, kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin işkence; buna karşılık işkence seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış, fiziki yaralanmaya ya da yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muamelelerin ise eziyet olarak tanımlanabileceğini ifade etmiştir. Bu bağlamda fiziksel saldırıda bulunulması, psikolojik sorgu teknikleri uygulanması, kötü şartlarda tutulma gibi muamelelerin Anayasanın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına göre eziyet olarak nitelendirildiğine değinen Mahkeme, bir muamelenin bahsi geçen fıkra kapsamında değerlendirilebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması; bu asgari eşik belirlenirken de -göreceli olması dolayısıyla- her olayın somut koşullarının ve muamelenin ardındaki amacın dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Somut olayda Yüksek Mahkeme, işkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiği iddiasına ilişkin incelemeyi, sadece olay sırasında gaz fişeğini kullanan kolluk görevlilerinin eylemleriyle sınırlı olarak yapmıştır. Buna göre, başvurucunun olay sırasında başına isabet eden gaz fişeği kapsülü nedeniyle ağır yaralandığının sağlık raporu ve kamera kaydı ile sabit olduğu; olay nedeniyle ifadelerine başvurulan kolluk görevlilerinin, başvurucunun kargaşa ortamına yol açtığı yönünde bir beyanda bulunmadığı; olayda kolluğun gerekli tedbirleri almadığı ve kontrolsüz bir şekilde gaz fişeği atmak suretiyle başvurucunun yaralanmasına neden olduğu değerlendirilmiştir. Öte yandan Mahkeme, kolluk görevlilerinin muamelesinin belli bir ağırlık derecesine ulaştığına ve asgari ağırlık eşiğinin aşıldığına da dikkat çekmiştir.

Kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlaline ilişkin olarak ise, Yüksek Mahkeme, Savcılık tarafından altı yılı aşkın süredir sorumluların tespit edilemediğini, son üç yıldır soruşturmanın daimî aramada beklediğini ve bu süre içinde beyanı alınan yedi polis memuru hakkında kovuşturmama kararı verilmesi dışında işlem yapılmadığını ifade ederek soruşturmada uzun zamandır ilerleme kaydedilmediğini belirtmiştir. Mahkeme, kamera aracılığıyla kayıt altına alınan toplumsal bir olaya müdahale esnasında başvurucuyu gaz fişeği kapsülüyle yaralayan kolluk görevlilerinin kimliklerinin dahi makul sayılamayacak bir süre içinde soruşturma makamları tarafından tespit edilememesini, soruşturmanın özenli ve süratli yürütülmesi yükümlülüğüne aykırı bulmuştur.

Sonuç olarak kolluk görevlilerinin eyleminin eziyet olarak nitelendirilebileceğine ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için Savcılık tarafından soruşturmada gerekli özenin gösterilmediğine kanaat getiren Anayasa Mahkemesi, Anayasanın 17. maddesinde güvence altına alınan eziyet yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine, kararın bir örneğinin eziyet yasağının usule ilişkin boyutunun ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine ve başvurucuya net 50.000 TL manevi tazminat ödenmesine oy birliğiyle karar vermiştir.

Yüksek Mahkeme kararının tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.