Kişi kavramı, haklara ve borçlara sahip olma iktidarını haiz varlıkları ifade etmektedir[1]. Kişilik kavramı ise mevzuatta ayrı olarak düzenlenmiş olup kişi ile aynı anlamı taşımamaktadır.
Kişilik kavramı ile ilgili 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda bir tanım yapılmamıştır. Kanunun 8 ila 35. maddeleri arasında kişilik ile ilgili düzenlemelerde, genel olarak kişinin ehliyetleri (hak ve fiil ehliyeti), hısımlık, yerleşim yeri ve kişilik hakkının korunması, kişiliğin başlangıcı ve sona ermesine ilişkin hükümler öngörülmüştür.
Kişilik kavramının, kişi kavramından daha geniş ve kapsamlı olduğu, bu anlamda kişilik kavramının dar ve geniş anlamda kullanılabileceği kabul edilmiştir[2]. Buna göre, dar anlamda kişilik, kişi kavramı ile eş anlamda olup, haklara ve borçlara sahip olan varlığı ifade etmektedir. Geniş anlamda kişilik ise, hak ve borçlara sahip olmakla birlikte, bunlara sahip olabilmek için hukuki işlemler yapabilme ehliyeti (hak ve fiil ehliyetleri) ile kişi olmaları nedeniyle sahip olunan maddi ve manevi menfaatleri üzerindeki haklar ve kişisel durumu kapsamaktadır[3].
Sonuç olarak, kişi ve kişilik kavramlarının birbirini tamamladığı, ancak kişilik kavramının daha geniş kapsamlı olduğu ve “kişinin ehliyetleri, kişilik hakkını ve kişisel durumlarını da içine alan bir üst kavram olduğu”[4]nu söylemek mümkündür.
Kişilik hakkı kavramı ile ilgili olarak öğretide[5] ve mahkeme kararlarında[6] değişik tanımlara rastlamak mümkün olmakla birlikte, bütün bu tanımların ortak noktasını, bazı kişisel varlıkların sayılması ve kişilik hakkının bunlar üzerinde bir hak olduğunun ifade edilmesi oluşturmaktadır.
Kişilik kavramı ile benzer şekilde, kişilik hakkı konusunda da TMK’de bir tanım yapılmamıştır. Nitekim TMK’nin 24. maddesinde, sadece hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırıdan söz edilmektedir.
Öğretide ve mahkeme kararlarında yer alan tanımlardan hareketle, kişilik hakkı, kişisel varlıklar üzerinde geçerli olan şahsa bağlı mutlak bir hak olarak ifade edilmektedir[7]. Bu tanımın yanı sıra, öğretide, “kişilik hakkı, kişinin hak süjesi olarak herkes tarafından tanınmasını istemek ve bu sıfatla itibar görmek konusundaki menfaat ve yetkiler”[8]; “kişinin korunmaya değer bulduğu hukuki, bedeni ve manevi nitelikteki varlıklarının tümü üzerindeki hak”[9] şeklinde tanımlar da yapılmıştır.
Berna Berfin KAYA
[1]Akipek, Jale/Akıntürk, Turgut/Ateş Karaman, Derya, Türk Medeni Hukuku Başlangıç Hükümleri Kişiler Hukuku, Birinci Cilt, 9. Baskı, İstanbul 2012, s. 339; Kılıçoğlu, Ahmet M., Medeni Hukuk, Tıpkı Ek 3. Baskı, Ankara 2016, s. 299.
[2] Kılıçoğlu, Medeni Hukuk, s. 299.
[3]Akipek/Akıntürk/Ateş Karaman, Kişiler Hukuku, s. 339; Kılıçoğlu, Medeni Hukuk, s. 299; Zevkliler, Aydın/Ertaş, Şeref/Havutçu, Ayşe/Acabey, Beşir/Gürpınar, Damla, Yeni Medeni Kanuna Göre Medeni Hukuk Temel Bilgiler, 10. Baskı, Ankara 2018, s. 70.
[4] Kılıçoğlu, Medeni Hukuk, s. 299.
[5] Örnek olarak bkz. Akipek/Akıntürk/Ateş Karaman, Kişiler Hukuku, s. 341; Serozan, Rona, “KİŞİLİK HAKKININ KORUNMASIYLA İLGİLİ BAZI DÜŞÜNCELER”, İstanbul Üniversitesi Mukayeseli Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt 11, Sayı 14, Ocak 1977, s. 93.
[6] YİBGK 06.07.2018, E. 2017/5 K. 2018/7; YHGK 22.01.2016 E. 2014/4-213 K. 2016/70; YHGK 01.02.2012, E. 2011/4-687 K. 2012/26 (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası, Erişim Tarihi: 07.06.2019).
[7] Kılıçoğlu, Ahmet M., Şeref Haysiyet ve Özel Yaşama Basın Yoluyla Saldırılardan Hukuksal Sorumluluk, 5. Baskı, Ankara 2016, s. 3.
[8] Akipek/Akıntürk/Ateş Karaman, Kişiler Hukuku, s. 343.
[9] Açıkgöz, Aslı, “Basın Yoluyla Gerçekleşen Kişilik Hakkı İhlallerinin Unsurları”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2009, s. 5. Ayrıca öğretide yapılan tanımlar ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Açıkgöz, s. 5.