25 Şubat 2020 tarih ve 31050 sayılı Resmî Gazete’de Anayasa Mahkemesinin 16 Ocak 2020 tarih ve 2016/6776 başvuru numaralı Onurhan Çakmak ve Diğerleri başvurusuna ilişkin kararı yayımlanmıştır.
Karara konu olayda, başvurucu Onurhan Çakmak, tıbbi hata sonucu küçük yaşta vücut bütünlüğünün bozulduğunu; sürekli bacağına takması gereken atel ile yaşamak zorunda kaldığını ve oluşan sakatlığı nedeniyle hareket gerektiren meslekleri seçme şansının kalmadığını belirtmiştir. Onurhan Çakmak’ın anne ve babası olan diğer başvurucular ise, çocuklarının küçük yaşta sakat kaldığını; hareket kabiliyetinin kısıtlanması nedeniyle on yıldır maddi ve manevi sıkıntı yaşadıklarını; tıbbi hatanın adli vaka gibi görünmesi nedeniyle özel tedavi kurumlarında çocuklarını tedavi ettiremediklerini, sürekli değiştirilmesi gereken atel ve ayakkabı ile yaptırılması gereken ilave tedavilerin masraflarını ödemek zorunda kaldıklarını ifade etmişlerdir. Ayrıca başvurucular, enjeksiyon yapılmadan önce riskler konusunda bilgilendirilmediklerini ve kendilerinin yazılı rızalarının alınmadığını; enjeksiyon sonrasında gerekli tıbbi müdahalenin derhâl yapılmadığını; hatalı tıbbi müdahalede İdarenin kusurunun sabit olmasına rağmen, idare mahkemesinin, bilirkişi raporlarına karşı yapmış oldukları itirazlarını gözetmeden ve tanık dinlemeden eksik inceleme ile karar verdiğini; devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediğini iddia ederek kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Son olarak başvurucular, yargılamanın çok uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının da ihlal edildiğini dile getirmişlerdir.
Yüksek Mahkeme, 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanuna 2018 yılında eklenen geçici madde 2’ye değinerek, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla yapılan bazı bireysel başvurular yönünden Tazminat Komisyonuna müracaat imkânının getirildiğini, bu doğrultuda anılan Kanun maddesinin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Tazminat Komisyonu tarafından inceleneceğini belirtmiş; somut olayda başvurucuların makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının, başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak ise, Yüksek Mahkeme, somut olayda uygulanan tıbbi müdahaleden önce başvurucuların olası riskler hakkında bilgilendirilmedikleri ve gerektiği şekilde rızalarının alınmadığı yönündeki iddialarının temyiz dilekçesinde dile getirildiğini, ancak temyiz incelemesinde bu konuyla ilgili hiçbir gerekçeye yer verilmediğini, bu nedenle anılan iddiaların yargılama makamları tarafından dikkate alınmadığını belirtmiştir. Başvurucunun bu konudaki iddia ve şikâyetlerinin, yargılamanın sonucuna doğrudan etki edebilecek mahiyette olduğunu vurgulayan Mahkeme, yargılama makamlarınca bahsedilen yönde değerlendirme yapılmaması nedeniyle kamu makamlarının -kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkı bakımından- pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediklerini ifade etmiştir.
Sonuç olarak başvurucu Onurhan Çakmak’ın vücut bütünlüğüne yönelik tıbbi müdahale öncesinde tıp kurallarına göre öngörülebilir nitelikte komplikasyon ve riskler hakkında yeterli bir biçimde aydınlatılmadığı iddiasına dair mahkeme kararlarında yeterli bir gerekçe ortaya konulamadığına kanaat getiren Yüksek Mahkeme, Anayasanın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ve kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 4. İdare Mahkemesine gönderilmesine oy birliğiyle karar vermiştir.
Yüksek Mahkeme kararının tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.