19 Mart 2020 tarih ve 31073 sayılı Resmî Gazete’de Anayasa Mahkemesinin 29 Ocak 2020 tarih ve 2017/14655 başvuru numaralı Adalet Mehtap Buluryer başvurusuna ilişkin kararı yayımlanmıştır.
Karara konu olayda, Fatih Belediyesinde memur olan başvurucu, sosyal denge yardımı olarak aldığı ücretin ödenmesi talebiyle Belediyeye müracaatta bulunmuş ancak başvurucunun talebi reddedilmiştir. Başvurucu, sosyal denge tazminatının ödenmesi istemiyle Belediye aleyhine dava açmıştır. Yargılama sonucunda verilen davanın reddine ilişkin karar 19 Ekim 2016 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucu, ilk derece mahkemesinin ret kararına karşı 18 Kasım 2016 tarihinde istinaf başvurusunda bulunmuştur. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 3. İdare Dava Dairesi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda belirtilen otuz günlük süre geçirildikten sonra başvuru yapıldığını belirterek istinaf başvurusunun süre aşımından reddine karar vermiştir.
Başvurucu, Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvuruda, sosyal denge tazminatı ödemesi yapılmasına ilişkin birden fazla dava açmak zorunda kaldığını, üyesi olduğu sendikadan dolayı kendisine ödeme yapılmadığını ve ayrımcılığa uğradığını iddia etmiştir. Ayrıca başvurucu, 2577 sayılı Kanunun dava açma süresini düzenleyen 7. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendi uyarınca tebliğ gününün hesaba katılmaması ve sürelerin tebliği izleyen günden itibaren başlatılması gerektiğini dolayısıyla yaptığı istinaf başvurusunun süresinde olduğunu belirterek adil yargılanma, mülkiyet, örgütlenme hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Anayasa Mahkemesi, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların, istinaf başvurusunun süre aşımından reddedilmesi nedeniyle davanın esasının incelenememesine ilişkin olduğunu ifade ederek, ihlal iddialarının adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmesine karar vermiştir.
Yüksek Mahkeme, kararında, Bölge İdare Mahkemesinin otuz günlük istinaf süresini İstanbul 12. İdare Mahkemesi kararının tebliğ edildiği günü de sayarak hesapladığını, bu hesaba göre istinaf başvurusunun otuz birinci günde yapıldığı ve süresinde olmadığı sonucuna ulaşıldığını belirlemiştir. Anayasa Mahkemesi, 2577 sayılı Kanunun 8. maddesinde sürelerin “tebliğ tarihini izleyen günden itibaren” işlemeye başlayacağının düzenlendiğini, derece mahkemelerinin “tebliğ tarihinden itibaren” ile “tebliğ tarihini izleyen günden itibaren” ibareleri arasında ayrım yapması ve bunlara farklı anlamlar yüklemesinin anlaşılabilir bir durum olduğunu ancak dava açma süresine ilişkin hukuk kuralları yorumlanırken tüm hukuk sisteminin göz önünde bulundurulması ve kişilerin mahkemeye erişim haklarını aşırı kısıtlayacak biçimde katı ve şekilci yorumlardan kaçınılması gerektiğini ifade etmiştir.
Hukuk sistemimizdeki temel yargılama usulü kanunlarında (2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu) yargı mercileri nezdinde gerçekleştirilecek her türlü yargı işlemlerinde uygulanacak sürelerin hesaplanmasında tebligatın yapıldığı tarihin dikkate alınmamasının ve sürenin tebliği izleyen günden itibaren başlatılmasının genel bir yargılama usulü kuralı olarak benimsendiğine değinen Mahkeme, somut olayda istinaf başvuru süresine ilişkin 2577 sayılı Kanunun 45. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “kararın tebliğinden itibaren” ibaresinin, kararın tebliğ edildiği tarihi de kapsayacak şekilde yorumlanmasının, bahsi geçen usul kanunları ve bu kanunlara göre şekillenen uygulamayla uyumlu olmadığına işaret etmiştir. Ayrıca kararda Bölge İdare Mahkemesi tarafından temel usul kanunlarına tezat biçimde yapılan bu yorumun başvurucu için öngörülebilir olmadığı ve istinaf süresi öngörülmesiyle amaçlanan kamusal yarar ile başvurucunun mahkemeye erişim hakkından yararlanmasındaki bireysel menfaat arasındaki dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu belirtilmiştir.
Sonuç olarak 2577 sayılı Kanunun 45. maddesinin -mahkeme kararının tebliğ edildiği tarihin istinaf süresinin hesabında dikkate alınacağı yönünde açık bir hüküm de içermediği gözetildiğinde- aşırı katı ve şekilci yorumlandığına kanaat getiren Yüksek Mahkeme, Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ve kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 3. İdare Dava Dairesine gönderilmek üzere İstanbul 12. İdare Mahkemesine gönderilmesine oy birliğiyle karar vermiştir.
Yüksek Mahkeme kararının tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.