Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi Nedir?

Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi Nedir?

Latince in dubio pro reo olarak ifade edilen şüpheden sanık yararlanır ilkesinin tarihsel açıdan doğuşu ve gelişimine bakıldığında, klasik dönem öncesi Roma hukuku kaynaklarında bu ilkeye açıkça yer verilmediği, ancak benzerlik gösterecek şekilde başka ilkelerle birlikte ele alındığı görülmektedir. Klasik dönem ve sonrasında ise Trajan (Roma İmparatoru) tarafından mahkemede jüri önünde söylendiği iddia edilen “kuşku içeren unsurların varlığı halinde cezalandırma söz konusu olamaz. Kusursuz bir kişinin cezalandırılması yerine kusurlu bir kişinin cezasız kalması daha iyidir” şeklindeki ifadelerin, Roma hukukunda dolaylı olarak şüpheden sanık yararlanır ilkesinin ilk kez ortaya konuluşu olarak kabul edildiği belirtilmektedir[1]. Bahsi geçen ifadelerden, şüphe bulunması hâlinde kişi hakkında doğrudan beraat kararı verilmesi gibi bir sonuç çıkarılması mümkün olmamakla birlikte, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin temelini bu ifadelerin oluşturduğu kabul edilmektedir.

Roma hukuku döneminde özel hukuk alanında kullanılan bazı ilkelerin ceza muhakemesi alanında da kullanılması gerektiği yönünde görüşler öne sürülmüştür. Bu görüşler doğrultusunda şüpheden sanık yararlanır ilkesi -klasik dönem ve sonrası Roma hukukunda açıkça yer almamakla birlikte- şekillendirilmiş, özellikle Corpus Iuris Civilis’de yer alan bazı özel hukuk kuralları, ilkenin günümüzdeki kullanımına yakın anlamlar taşımaya yaklaşmıştır[2].

Şüpheden sanık yararlanır ilkesini bünyesinde barındırmakla birlikte ondan daha geniş kapsamlı olan ve hukuk kurallarının yorumlanmasında temel prensiplerden biri olarak kabul edilen bir başka ilke ise, Roma hukukunda kendine yer bulan in dubio pro libertate ilkesidir[3]. Beccaria, şüpheli durumlarda özgürlükten yana olunması gerektiğini ifade eden bu ilkeyle ilgili şu örneği vermektedir: “Eğer biri, yani tanık suçu doğruladığı halde, öbürü, yani sanık yadsıyorsa, birden çok tanığa gereksinme var demektir. Çünkü bu durumda ortada gerçek diye bir şey yoktur. O zaman, aslında her insanın suçsuz olduğuna ilişkin ilkeye üstünlük tanımak zorunludur[4].

Ceza muhakemesinde failin bir suç işleyip işlemediğine dair basit şüphe ile başlayan süreç, failin suçu işlediğinin sübuta ermesi durumunda mahkûmiyet kararı ile sonuçlanmaktadır[5]. Bu sürecin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 160, 217 ve 223. maddeleri kapsamında değerlendirilmesi yerinde olacaktır. Nitekim Kanunun 160. maddesinde, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlayacağı düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, ceza muhakemesi sürecinin başlayabilmesi için bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâlin ortaya çıkması yeterli olacaktır. Böylelikle başlayan sürecin sonunda ise mahkeme, yüklenen suçu sanığın işlediğini -CMK’nin 217. maddesi uyarınca duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış olan delillere dayanmak suretiyle- ortaya koyması hâlinde, sanık hakkında CMK’nin 223. maddesinin 5. fıkrası uyarınca mahkûmiyet kararı verecektir[6].

Yapılan yargılama sonucunda suçun sanık tarafından işlenip işlenmediği ortaya koyulamıyor ve bu konuda mahkemece vicdani bir kanaate varılamıyorsa, sanığın o suçu işlemediği kabul edilecektir. Bu durum, ceza muhakemesi hukukunda “şüpheden sanık yararlanır ilkesi” olarak anılmaktadır. Hukukumuzda Anayasa veya ceza kanunlarında bu ilkenin açıkça bir tanımına yer verilmemekle birlikte, doktrinde ve uygulamada tartışmasız olarak kabul edildiği görülmektedir[7]. Doktrinde söz konusu ilkeye ilişkin yapılan tanımlardan biri, “Yargıç, sübut konusundaki şüphesini yenip bir kanaate ulaşamazsa o husus sabit olmamış kabul edilir. Buna ceza muhakemesinde ‘şüpheden sanık yararlanır’ (in dubio pro reo) ilkesi denir” şeklindedir[8]. Yargıtay da verdiği kararlarda -açık bir tanım yapmamakla birlikte- şüpheden sanık yararlanır ilkesinin, suçsuzluk karinesinin bir uzantısı olduğuna ve evrensel nitelik taşıdığına dikkat çekmektedir[9].

Osman Can BAŞDEMİR

[1] Doğan, Koray: Ceza Muhakemesinde Belirsizlik Kuşkudan Sanık Yararlanır İlkesi, Güncellenmiş 2. Baskı, Ankara 2018, s. 25.

[2] Doğan, s. 26.

[3] Yıldız, Ali Kemal: Ceza Muhakemesinde İspat ve Delillerin Değerlendirilmesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2002, s. 234; Doğan, s. 125.

[4] Beccaria, Cesare(Çev. Sami Selçuk): Suçlar ve Cezalar Hakkında, 4. Baskı, Ankara 2014, s. 72.

[5] Gedik, Doğan: Ceza Muhakemesinde İspat ve Şüphenin Sanık Lehine Yorumlanması, Genişletilmiş ve Gözden Geçirilmiş 3. Baskı, Ankara 2018, s. 418.

[6] Gedik, s. 418.

[7] Gedik, s. 419.

[8] Toroslu, Nevzat / Feyzioğlu, Metin: Ceza Muhakemesi Hukuku, 16. Baskı, Ankara 2016, s. 177.

[9] Yargıtay 17. Ceza Dairesinin 11.09.2019 tarih ve 2019/9162 E. 2019/10459 K. sayılı kararı, Kazancı Hukuk Otomasyon (http://www.kazanci.com) (Erişim Tarihi: 05.01.2020).