21 Şubat 2020 tarih ve 31046 sayılı Resmî Gazete’de Anayasa Mahkemesinin 12 Aralık 2019 tarih ve 2016/11026 başvuru numaralı Erol Aksoy (2) başvurusuna ilişkin genel kurul kararı yayımlanmıştır.
Karara konu olayda, başvurucu, hâkim ortağı olduğu İktisat Bankası A.Ş.(kısaca “Banka” olarak anılacaktır)’ye el konulması sürecinde kendisine ait medya grubunun satışına ilişkin ihalenin ve bu ihalenin dayanağı olan satış işleminin iptali için ayrı ayrı davalar açtığını; Danıştay 13. Dairesi ve İstanbul 10. İdare Mahkemesinin kararları ile ihale ve satış işlemlerinin iptaline karar verildiğini; mahkemelerce verilen iptal kararlarının onanması üzerine kararların yerine getirilmesi için yapılan işlemler hakkında bilgi almak amacıyla Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu(kısaca “TMSF” olarak anılacaktır)na başvuruda bulunduğunu, ancak başvurusuna rağmen TMSF’nin yargı kararlarını uygulamadığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Adalet Bakanlığı, başvuruya ilişkin görüşünde, başvurucunun süresi içinde başvuru yapmadığını; ayrıca kararın icra edilmemesi nedeniyle tazminat davası açmadığı için somut olayda olağan hukuk yollarının da tüketilmediğini iddia etmiştir. Bununla birlikte, verilen görüşte, kamu borçlarının ödenmesi çerçevesinde kamu makamlarının geniş bir takdir yetkisi olduğuna değinilerek, somut olayda kamu borcunun tahsili amacıyla TMSF’ye devredilen ticari işletmelerin satılmasının ulaşılmak istenen kamu yararını sağlamaya elverişli ve bu yarar doğrultusunda gerekli görüldüğü ifade edilmiştir. Son olarak Bakanlık, başvurucunun mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasında olması gereken adil dengenin bozulup bozulmadığının takdirinin Anayasa Mahkemesince yapılabileceğini belirtmiştir. Başvurucu ise, Bakanlık görüşüne karşı sunduğu cevap dilekçesinde, hukuka aykırı olduğu belirlenen bir satış işleminin iptaline rağmen bu iptal kararının uygulanmamasının hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığını, TMSF’nin değerinin altında yaptığı satışla kamuyu da zarara uğrattığını öne sürmüştür.
Yüksek Mahkeme, kararında, başvurucunun açmış olduğu davalarda verilen iptal kararları nedeniyle dava konusu idari işlemlerin geriye dönük olarak geçersiz olduğunun kabul edildiğine; başvurucunun bu kapsamda farklı tarihlerde TMSF’ye başvuruda bulunduğuna; TMSF’nin ise davalar devam ederken üçüncü kişilere satış yapılmış olması nedeniyle bu kişilerin haklarının korunması gerektiğini belirterek başvurucunun taleplerini -hukuki ve fiili imkânsızlık bulunduğu gerekçesiyle- reddettiğine değinmiştir. Ayrıca Mahkeme, ihaleye karşı açılan iptal davasının amacının esasen üçüncü kişiye yapılan satışın iptalinin sağlanması olduğuna işaret ederek, somut olayda yargı kararlarının nihai ve icrai nitelikte olmasına rağmen, İdarenin hukuki ve fiili imkânsızlık hâlinin bulunduğunu ve kararların icra edilmesinin önünde aşılamaz bir engel olduğunu somut olarak ortaya koyamadığını belirtmiştir. Öte yandan kararda, yargı kararların uygulanmaması için olağanüstü bir koşul bulunması hâlinde dahi kamu makamlarının, talepte bulunanları tatmin edecek başka çözümler üretmesi gerektiği, ancak somut olayda İdarenin başvurucuya devamlı olumsuz cevaplar vererek pasif bir tutum sergilediği ifade edilmiştir.
Sonuç olarak başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamındaki bir mal varlığının satışına dair işlemin kesinleşmiş yargı kararıyla iptal edilmiş olmasına rağmen bu kararların idari makamlarca uygulanmamasının mülkiyet hakkının sağladığı usuli güvencelerin yerine getirilmemesi niteliğinde olduğuna kanaat getiren Yüksek Mahkeme, Anayasanın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ve kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için TMSF’ye gönderilmesine oy çokluğuyla karar vermiştir.
Yüksek Mahkeme kararının tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.