25 Mart 2020 tarih ve 31079 sayılı Resmî Gazete’de Anayasa Mahkemesinin 29 Ocak 2020 tarih ve 2017/5809 başvuru numaralı Ali Taştan başvurusuna ilişkin kararı yayımlanmıştır.
Karara konu olayda, Birleşik Kamu İş Konfederasyonu yöneticisi olan başvurucu, 2015 yılında yapılan Temel Eğitimden Orta Eğitime Geçiş(kısaca “TEOG” olarak anılacaktır) sınavıyla ilgili kamuoyunda devam eden tartışmalara istinaden bir gazeteye röportaj vermiştir. Söz konusu röportajın yer aldığı haberin yayımlanması üzerine, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından bir tekzip metni hazırlanmıştır. Ayrıca Bakanlık, başvurucunun hakaretamiz ifadelerinin olduğunu iddia ederek suç duyurusunda bulunmuştur. Yapılan yargılama sonucunda Ankara 32. Asliye Ceza Mahkemesi, başvurucunun hakaret suçunu işlediğinden bahisle hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Başvurucu karara karşı itiraz etmişse de itirazı reddedilmiş ve hüküm kesinleşmiştir.
Başvurucu, ülke gündemini yoğun şekilde meşgul eden TEOG sınavıyla ilgili eleştirilerde bulunduğunu; eleştirilerin övgü olmadığı takdirde sert, kırıcı ve incitici olmasının anlaşılabilir olduğunu; buna karşın hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmasının ifade özgürlüğünü ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun iddialarının bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesine karar vermiştir.
Yüksek Mahkeme, kararında, ilk derece mahkemesinin başvurucunun ifade özgürlüğü ile Bakanlığın şeref ve itibar hakkı arasında bir denge kurmaya çalışmadığını; haberde geçen “çete” ifadesinin haberin içinden çekip alınarak yalnızca soyut bir değerlendirmeyle söz konusu ifadenin tahkir edici ve küçük düşürücü olarak değerlendirildiğini ifade etmiştir. Somut olayda başvurucunun, önceki dönemde Bakanlık çatısı altında meydana gelen olaylardan yola çıkarak TEOG sınavı ile ilgili bir çıkarımda bulunduğuna ve sınavı hazırlayanlarla ilgili kendi bakış açısıyla bir değer yargısına ulaştığına değinen Mahkeme, özellikle kamu görevlilerinin tasarrufları ile ilgili eleştirilere daha fazla tolerans gösterilmesi gerektiğini; açıklanan düşüncenin ağır olması, yetkililerin sert biçimde eleştirilmesi veya keskin bir dil kullanılması hâllerinde de ifade özgürlüğünün koruma kapsamından yararlanılacağını belirtmiştir. Öte yandan kararda, başvurucunun söz konusu haber nedeniyle cezalandırılmasının bilgilendirme ve eleştiri ortamına zarar verebileceği; yaptırıma maruz kalma endişesinin kişiler üzerinde kesintiye uğratıcı bir etkisi olduğu; başvurucunun cezalandırılmasının başvurucu üzerinde caydırıcı etki yaratacağı vurgulanmıştır.
Sonuç olarak başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı verilmesinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğinin ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya koyulamadığına kanaat getiren Yüksek Mahkeme, Anayasanın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ve kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 32. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine oy birliğiyle karar vermiştir.
Yüksek Mahkeme kararının tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.