4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 24. maddesinin 2. fıkrasında, bir hukuka uygunluk sebebi olarak kişilik hakkı zedelenen kişinin rızası düzenlenmiştir. Burada hukuka uygunluk sebebi olarak düzenlenen rıza sonucunda, fiil hukuka aykırı olmadığından sorumluluk doğmamaktadır[1].
Rızanın, basın açıklamasından önce veya en geç açıklama anında verilmesi gerekmektedir. Böyle bir durumda, bu ana kadar verilen rızadan vazgeçilmesi mümkündür. Rızadan vazgeçilmesi halinde, yapılan açıklama hukuka aykırı olacaktır. Ayrıca, basın açıklamasından sonra verilen rıza (onay) da, fiilin hukuka aykırılığına etki etmeyecektir[2].
Rıza beyanı, bir hukuksal işlem olduğu için, kişilik hakkı zedelenen kişinin rızasının hukuka aykırılığı ortadan kaldırabilmesi için, rızaya ilişkin irade açıklamasının ehliyetsizlik, irade sakatlığı gibi nedenlerle geçersiz olmaması gerekmektedir; aksi halde rıza, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmayacaktır[3].
Kişilik hakkı zedelenen kişinin rızası açık olabileceği gibi örtülü de olabilir. Örtülü rıza, kişinin bu yöndeki davranışlarından çıkarılabilir. Örneğin bir kişinin, fotoğrafı çekilirken gülümseyerek poz vermesi; özel hayatıyla ilgili sorulara ihtirazî kayıt koymadan cevap vermesi hâlinde kişinin örtülü rızası olduğu kabul edilmektedir[4].
Burada unutulmaması gereken husus, rızanın bir veya birkaç belirli ihlal fiiliyle sınırlı olmasıdır. Bir diğer deyişle, kişinin rızasının sürekli olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Yukarıda bahsi geçen örnekte olduğu gibi, bir kişinin o an içerisinde fotoğrafının çekilmesine rıza göstermiş olması, o kişinin devamlı suretle takip edilerek her yerde fotoğrafının çekilmesine rıza göstermiş olması anlamına gelmeyecektir. Benzer şekilde, bir kimse özel hayatıyla ilgili bir gazeteciye kısmen bilgi vermiş ve sadece bunların yayımlanmasına müsaade etmişse, burada da kısmi rıza söz konusudur[5]. Burada dikkat edilmesi gereken, verilen rızanın hukuka uygunluk sebebi olabilmesi için, rızanın, kapsamı ve amacı yönünde kullanılması gerekliliğidir.
Rıza ile ilgili bir diğer önemli husus ise, kendisinden vazgeçilemeyen kişisel varlıklara ilişkin olan ve kanunun koyduğu sınırları aşan rızanın, hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edilemeyeceğidir. Örneğin, şeref ve haysiyet, başkasına devredilemeyen, kendisinden vazgeçilemeyen bir kişisel varlıktır. Bu nedenle, şeref ve haysiyete yönelik ihlale rıza gösterilmesi mümkün değildir[6]. Aynı şekilde, bir kimsenin, özel hayatına giren bazı olayların açıklanmasına rıza göstermesi mümkün olmakla birlikte, bu rızanın, TMK’nin 23. maddesi uyarınca, hukuka veya ahlaka aykırı olmaması gerekmektedir[7]. Kişilik hakları kapsamında yer alan özgürlüklerin ihlal edilmesi, sadece başkalarının haksız fiillerinden değil, kişinin bunlara müdahale edilmesine rıza göstermesi halinde de gündeme gelebilecektir[8]. Bu anlamda, TMK’nin 24. maddesinde yer alan düzenleme, kişilik haklarına hukuka aykırı olarak yapılan saldırılara karşı koruma öngörmüştür. Aynı Kanunun 23. maddesinin 2. fıkrasında ise, “Kimse özgürlüklerinden vazgeçemez veya onları hukuka ya da ahlâka aykırı olarak sınırlayamaz” düzenlemesi ile hak sahibinin rızasına dayanan ihlallere karşı koruma öngörülmüştür.
Berna Berfin KAYA
[1] Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s. 828; Kılıçoğlu, Ahmet M., Şeref Haysiyet ve Özel Yaşama Basın Yoluyla Saldırılardan Hukuksal Sorumluluk, 5. Baskı, Ankara 2016, s. 294.
[2] Kılıçoğlu, Hukuksal Sorumluluk, s. 296.
[3] Acabey, Mehmet Beşir, “Basın Özgürlüğü ve Bu Özgürlüğün Bir Sınırı Olarak Kişilik Hakkı”, Journal of Yaşar University, Cilt: 8, Sayı: Özel, s. 1-54, İzmir 2013, s. 41; Bilen, Selim, “Basın Yoluyla Kişilik Hakkının İhlali”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2018, s. 71.
[4] Eren, s. 828; Bilen, s. 72; Kılıçoğlu, Hukuksal Sorumluluk, s. 296.
[5] Bilen, s. 72; Eren, s. 828.
[6] Eren, s. 828; Kılıçoğlu, Hukuksal Sorumluluk, s. 300.
[7] Bilen, s. 72; Kılıçoğlu, Hukuksal Sorumluluk, s. 300.
[8] Kılıçoğlu, Ahmet M., Medeni Hukuk, Tıpkı Ek 3. Baskı, Ankara 2016, s. 317.